Yani bu hareket, bir yığma değil bir inşa
hareketi olmalıdır. Zira dışarıdan ithal edilen
eşya yığınları medeniyet yapamazlar. Medeni-
yet, belli bir fikrin damgasını vurduğu bir yapı-
dır. Tıpkı mimar ve mühendisin kafasındaki
fikri projelendirerek uygulaması gibi.
"Seküler Demokrasi" veya "Laisizm" insana önce haklar ve sosyal güvenceler sunsa da onu iki tehlikeyle baş başa bırakır: İnsan ya belli çıkar gruplarının, dev sermaye topluluklarının komplolarına kurban olup köleleşir. Ya da diğer insanları sınıfsal bir diktatörlüğün baskısı altında ezer.
Toynbee de zorlukların
nasıl firsatlara dönüşebileceğini vurgulayarak
şöyle demiştir: "Zorluklar, yaratıcı tehditlerdir.
Çünkü insanları tepki göstermeye özendirirler."
Bu tepkinin, fikren ve bedenen yorulup ter
dökmeksizin olmayacağı açıktır.
"İslam medeniyeti... Grek kültürüyle, Hint ve İran Medeniyetleriyle etkileşime girmiş onlardan beslenmiş ve etkilenmiştir. Çünkü hiçbir medeniyet, dışarıdan bir şey gelmeksizin cam fanusta doğup gelişmez."
"Avrupalı için bilimsel ilerleme, sadece kendi aklına özgü bir ayrıcalık, uygarlık onun yaratılıştan gelen fıtratı, sömürgecilik ise uygarlığının Avrupa sınırları ötesine taşınmasıydı."
"Batı toplumu, varlığının temellerini oluşturan geleneksel dayanaklarını yitirmiş durumdadır. Ondokuzuncu yüzyılda Avrupalıyı 'gerilim'in zirvesine taşıyan dayanakların yerinde yeller esmektedir."