Düşünen Öyküler

Murat Çiftkaya
Çocuklar ne ile yaşar Modern çağların birinde, genç bir çift vardı. Çok genç yaşta tanışıp nikâhlanan bu çift birbirlerine o kadar düşkün ve bağlıydı ki, nereye gitseler beraber giderler, hangi kitabı okusalar birlikte okurlardı. Genç çift, bu mutlu birlikteliklerini meyvelendirmek, çocuk sahibi olmak istiyorlardı. Yaratılışlarından gelen, engel olamadıkları bir istekti bu. Gelgelelim, bir türlü çocukları olmuyordu. Genç adamın doktor olması ve tıp bilgisi baba olmasına yetmemişti. Aylar ayları, seneler seneleri kovaladı, ama onların evi çocukların o meleksi neşesi ile dolmadı. Hüzünlendiler, üzüldüler, boyunları büküldü. Sonra, bunda da bir hikmet ve güzellik olduğunu düşünerek asla Rablerine şikayette veya isyanda bulunmadılar. Bir taraftan da, Ona bu isteklerini sunmaktan geri kalmadılar. Hep istediler, bu isteklerinin rahmetin uzağında olmadığını bilerek istediler... Sadece onlar değil, onları seven herkes istedi, dua etti... Nihayet, evliliklerinin onuncu senesinde hiç umulmadık bir şey oldu. Bir gül tohumunun toprakla buluşması kadar güzel, evrenin ilk zerresinin boşluklarda patlaması kadar harikulade ve azametli bir şeydi bu. Avuç açtıkları rahmet sayesinde, genç kadının rahmine yeni bir hayatın tohumu düştü. Sevindiler, mutlu oldular, şükrettiler. Dualarındaki yakarma gözyaşları, şimdi sevinç ve şükür damlaları olarak döküldü gözlerinden. Bu mutlu haberi duyan herkes sevindi. Hele hele ikiz çocukları olacağı duyulunca, mutluluklar ikiye katlandı... Aylar geçtikçe evlerindeki tatlı telâş da arttı. Genç anne adayına daha bir ihtimam gösteriliyordu. Tohumların tomurcuklara dönüşmesini, senelerin duasının çiçeklenmesini istiyorlardı çünkü. Arkadaşları genç adama "Babaların babası" diyerek takılıyor, genç kadının arkadaşları ise ona "Bak senelerce çocuk istediniz, Allah bu duanızı iki defa kabul etti" diyorlardı. Ve başta onlar, herkes bebeklerin sağsalim dünyaya gelmesi için, genç çiftin evlerinin şenlenmesi için dua ediyordu. Her şey yolunda gitti. Doğuma bir hafta kala, daha iyi ihtimam ve bakım için genç kadın en iyi hastanelerden birine yatırıldı. Genç baba adayının arkadaşı olan doktorlar genç kadına ve dünyaya gönderilmeyi bekleyen ikizlere en güzel ilgiyi gösteriyorlardı. Doğum günü ve saatine dek, bütün görünür sebebler onların istekleri doğrultusundaydı... Fakat, bütün sebeblere hükmeden ve onların arkasında sonsuz rahmet ve kudretiyle hüküm süren Birisinin başka planları vardı. Doğum sırasında hiç beklenmedik bir şey meydana geldi ve genç kadın beynindeki bir rahatsızlıktan dolayı bir hafta sürecek ağır bir komaya girdi. Genç baba ve yakınları, iki zıt duyguyu bir arada yaşıyorlardı. Bir yandan, nurtopu gibi iki minik yavrunun dünyaya "merhaba" demesine seviniyorlar, diğer yandan ise genç annenin daha yavrularını dünya gözüyle göremeden öbür dünyaya "merhaba" diyeceğinin üzüntüsünü yaşıyorlardı. Sonra, herkesin zihninde aynı soru ve endişe vardı: "Daha birkaç günlükken annelerini kaybederlerse, bu minik yavrular annesiz nasıl yaşarlar? Bu genç adam, anne gibi bir şefkat ve rahmet sinesi olmadan, onlara tek başına nasıl bakabilir?" Ve doğumdan sonraki yedinci günde, genç anne çocuklarını kucağına alamadan, sonsuz rahmetin kucağına alındı. Başta kocası olmak üzere herkes, çok ama çok üzüldü. Ancak, birtakım güçlü işaretler onların üzüntüsünü ve acısını hafifletmişti. "O, güzel öldü," demişti genç babayı teselli etmeye çalışan arkadaşları. Gerçekten de, o, yaşadığı müddet içinde hep ilâhi kudrete ve rahmete şahit olmaya çalışan birisi olarak tanınır-bilinirdi. Doğum sebebiyle vefat edenlerin de "şehitlik" makamına aday olduğuna ilişkin Peygamber müjdesi de, bu şahitliğin şehitliğe dönüşeceğini haber veriyordu zaten. Güzel öldüğünü ispatlarcasına, yüzündeki gülümsemeyle defnedilmişti genç anne... Genç baba yine de hüzün içindeydi. Hayat arkadaşından ayrıldığı gibi, miniminnacık iki bebeğin sorumluluğu da onun omuzlarına binmişti çünkü. Ertesi günlerde rahmetli eşinin günlüğünü karıştırırken rastladığı bazı notlar, çocuklarının annesiz de olsa en güzel biçimde büyüyebileceğine dair şüphelerini sildi götürdü. Bunlar, eşinin ölmeden kısa süre önce "İnsan ne ile yaşar"diye bir hikayeyi okuduktan sonra aldığı notladı. Hikaye, birkaç saat önce ikiz doğuran genç bir annenin ruhunu almakla görevlendirilen, ama o kadının yalvarmalarına ve "Ben olmazsam bu ikiz bebekler nasıl yaşar? İzin ver de onlar anne şefkatinden mahrum kalmasınlar" sözüne dayanamayıp görevini yerine getirmeyen bir meleğin ders alması ve insanın ne ile yaşadığını öğrenmesi için dünyaya insan suretinde gönderilmesi hakkındaydı. Her bir olayda, ilk anda görülemese dahi, ilâhi adalet ve rahmetin her şeyi kuşattığını ders alan melek, en sonunda annelerini doğum sırasında kaybeden ikizlerle karşılaşmıştı. İlâhi rahmet, altı yaşına giren ve gayet mutlu görünen bu çocuklara anneleri kadar şefkatli bir üvey anne göndermişti. Melek, çocukların anne-babaları sayesinde değil, Allah'ın rahmet ve sevgisi ile büyüdüğünü de ders aldıktan sonra, tekrar melekliğe kabul edilmiş ve semaya çıkarılmıştı. İşte bizim ikizlerin rahmetli annesi de yazdığı notlarda hikayenin mesajını tasdik etmiş ve "İnsanlar ne ile yaşar?" sorusuna, "Ne anneleri, ne de babaları sayesinde; ancak ve ancak Onun rahmeti sayesinde," diye cevap vermişti. Genç babanın hüznü bu notları okuyunca azaldı. Diğer taraftan rahmetli eşinin vefat etmeden önce ölüm ve âhiret hakkında yazdığı yazıyı hatırladı. Kendi dünyasında ölüme ilişkin duygularını anlatıyordu bu kısacık denemesinde. Üstelik, genç kadın, gelecekteki ölüm nedenini bildirircesine, önyüzünde beyin ve hastalıklarından bahseden tıbbi ders notlarının arka yüzüne yazmıştı bu yazıyı. "...Ölümün ne zaman geleceğinin belirsiz olması bütün güzel planlarımı, hayallerimi, umutlarımı anlamsızlaştırıyordu, bütün şevkimi ve arzumu kırıyordu" diyordu notlarında. Fakat, hayatın ve ölümün gerçek mahiyetini düşündüğünde planların ve görevlerin bu dünyayı aşan anlamını daha iyi kavramıştı: "Binbir çeşit ikram ve hediyelerle misafir edildiğim şu kainat sarayının Sahibini tanımakla görevlendirilmiştim. An be an tazelenen mahlukatın ne kadar muazzam ve hikmetli yaratıldığını seyretmek, seyrettikçe hayret etmek, hayret ettikçe o saray Sahibinin uluhiyetinin sınırsızlığı karşısında alnımı yere koyacak kadar hayran olduğumu ifade etmek, o Zat'ın emirlerini tanımak ve O'nun izni dairesinde hareket etmekti." O yüzden de, "ölüm var deyip hiç üstüne almamak; ya da âhiret var deyip sanki yokmuş gibi davranmak" gibi bir tutum içine girmemişti ölünceye dek. Rastlantı sayılamayacak kadar kuvvetli olan bu işaretleri öğrenen arkadaşlarının gözlerinden hüzünle karışık sevinç gözyaşları yuvarlandı. Onun dünyadakinden daha iyi ve daha rahat bir durumda olduğuna ilişkin inançları pekişti... Aylar ayları kovaladı ve ikizleri rahmetiyle bu dünyaya, annelerini ise öteki dünyaya gönderen aynı rahmet Sahibi, genç babanın karşısına şefkatli bir eş ve anne adayı çıkardı. Yeni anneleri ikizlere kendi bebekleri gibi şefkat gösterdi. Bu durum karşısında, herkes, çocukların ne anneleri ne de babaları değil, sadece Onun rahmeti sayesinde yaşadıklarını daha iyi anladı... (Tanıtım Yazısından)
Yazar:
Murat Çiftkaya
Murat Çiftkaya
Tahmini Okuma Süresi: 4 sa. 32 dk.Sayfa Sayısı: 160Basım Tarihi: Ocak 2012Yayınevi: Genç Timaş
ISBN: 9789752636453Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok
Reklam
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.