1956 yılında yayımlanan Düşüş eseri, Paris’li Avukat Jean-Baptiste Clamence'in Amsterdam'daki Mexico-City adındaki bir barda tanıştığı -aslında kimseyle tanışmıyor-kişiyle; hayatı, insanları, kendi kişiliği hakkında hararetli bir sohbet içerisine girer ve kendi sorularına kendisi cevap verir.
-
Sanırım artık bunu söylemek ben de alışkanlık oldu ama yine de yazacağım. Yazarın daha önce okuduğum Yabancı kitabından sonra okuduğum, ikinci kitabı Düşüş eseri oldu. Yabancı kitabını okuyup beğendiğim halde burada paylaşmamış, -bu bir itiraf galiba- çünkü yorum yazmaya cesaret edememiştim. Şimdi değişen neydi de Düşüş kitabını burada paylaşıyorum değil mi? Bu kitaptan önce okuduğum birkaç kitap bana iyi gelmemiş, beğenmemiştim. Hâlbuki Albert Camus’un Düşüş kitabını bu kadar beğeneceğimi bilsem daha önce başlardım. Kitabı bitirmemle yorumunu yazmam arasında epey bir zaman geçtiği için çok şey yazamayacağım maalesef. Kitapta olay örgüsü aramak hata olur, zira kitabı sindire sindire okumalı ve Clamence’in sorduğu sual ve cevaplar üzerinde düşünmeliyiz. Bana göre Parisli Avukat, insanların iç yüzünü, itiraf edemediklerini kendi iç hesaplaşmalarıyla gün yüzüne çıkarıyor ve bunları; bizlerin yüzüne sert bir rüzgâr gibi çarpıyor ve adamakıllı kendimize getiriyor.