Orhan Veli Kanık akımı günlük çırpınışların şiiriydi, bu şiir (yeni gerçekçi akım) ise hayatı, gerçek hayatı cevheriyle görmeye, yakalamağa çalışıyor.
Attila İlhan gibi yeni bir hayat engeline kendini bırakmamış, hayatın esiri olmamış, klâsik şiirimiz gibi hayatı çevreleyenin üstüne kapamamış kendini, peşin hükümleri olmaksızın, hayatı sağlamak için ek hayatı ihmal ederek, hayatı, âlemdeki yerini unutmayan, hesaba katan bir gözle yalnız hayatı inceliyor. Bu şiire göre her şey insanla başlar ve biter. (Mutlak) yoktur, hiç olmazsa şimdilik bunun üzerinde durulmamalıdır..."
Cahit Sıtkı Tarancı ve arkadaşlarının şiirinde (Mutlak)la yaralı ya da zengin yaşamak vardır. Değişmelerin gerisindeki gerçeği, insanı ya ön, ya arka plâna alarak aydınlatan şiirlerdir bunlar..."
- "Şair, alelâde kişiye yaklaştı. Şairin cemiyette bocalayan bir kişi olduğu inancı yerleşti şiire.
Behçet Necatigil, bu ezilen kaçan insanın şiirini yapıyordu; bir
Cahit Sıtkı Tarancı kopyasıydı . Cahit Sıtkı'nın şiirinde, insan güçsüz, zaman ve ölüm yaman, dünya aydınlık iken, âlemin bu parlaklığı ile insanın zayıflığı arasındaki çelişme Cahit Sıtkı şiirinin şiddetini sağlarken, Necatigil bu insana uygun bir çevreyi de veriyor, şiirin gücünü bu uzlaşmadan çıkarıyordu..."
Arthur Rimbaud'nun "Cehennemde Bir Mevsim"i ve "Aydınlanışlar"ı hep insanın içinde bulunduğu sınırları aşamamanın azabını dillendirir.
Necip Fazıl Kısakürek'de ise bunun öteside vardır. Bu da hakikat dünyasının eşsiz kanunlarıyla buyruk olduğu hakikat âlemidir. Üstad, âdeta şiirinin bütünüyle, "Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim" demektedir. İnsan ve tabiat ötesi varlıklar, en aziz ve yakın dostlardır. "Ne derlerse desinler /Yakın dostlarım cinler" diyecek kadar bu etsiz kemiksiz varlıklarla şair daha başlangıçta içli dışlıdır. "Beni çağırmakta yabancı dostlar / Bu dostlar ne güzel dilsiz ve adsız"
İlhan Berk, kim ne derse desin, ikinci yeninin önderi. En soyutçusu, en dilcisi, en ülkücüsü, en toplumcusu, en gerçekçisi, en düşçüsü, en yabancısı, en yerlisi; kısaca bu şiirde, "en" kelimesini kullanmak gereken her durumda İlhan berk geliyor aklıma..."
Ziya Gökalp'le birleşen noktalarına karşın, ayrılma noktaları daha fazla olan bir düşünüşü vardı. O, heceye koşan yeni yetenekler için: "Zavallı gümüş balıkları,
Orhan Seyfi Orhon'un oltasına takıldılar!" Oysa olta Orhan Seyfi'nin gibi görünse de, aslında Ziya Gökalp'in oltasıydı..."