...
Hayat standartlarının yükselişi ve yaşamın giderek daha karmaşık bir hal alması, pek çok şeyi değiştirmişti. Kırsal bölgelerde yaşamanın maliyeti giderek artıyordu. Nüfus artışı insanların dar alanlara sıkışmasına neden oldu. Papazların ve köy ağalarının ortadan kalkması, pratisyen hekimlerin yerini uzman doktorların almasıyla beraber köy kültürü yok olmaya başladı. Telefon, kinematograph, fonograf gibi cihazlar, gazetelerin, kitapların ve mektupların yerini aldı. Zamanla öğretmenler bile gereksiz hale geldiler. Elektrikli aletlerin olmadığı bir dünyada yaşamak ilkellik olarak görülmeye başlandı. Kırsalda yaşamak çağın rafine değer yargılarına göre sefaletten farksızdı. Çünkü kırsalda ne işini bilen doktorlar, ne büyük şirketler, ne de geniş iş imkanları vardı.
Tarım alanında kullanılmaya başlanılan
aletler, işgücünün yapısını da bütünüyle değiştirmişti. Artık bir mühendis otuz işçinin yaptığı işi yapabiliyordu. Hava kirliliğinin Londra'yı yaşanmaz hale getirdiği günlerde olanın tersi bir durum ortaya çıktı. İşçiler, geceleri şehre gelerek burada eğlence hayatına ve yeni zevklere tanıklık ediyorlardı.
"Şehir insanlığı yutmuştu."
İnsanlığın gelişiminin yeni bir aşamasıydı bu. İlk aşamada insan göçebe ve avcıydı. Sonra tarım devletinde köylü haline geldi. Kasabalar, şehirler ve limanlar, bu dönemde kırsal dünyanın pazar ve yönetim merkezleriydi. Son olarak keşifler çağında, yaşanan gelişmelerin doğal sonucu, insanların bir araya toplanması olmuştu.
...
Kalabalık büyük, aptal bir canavardır. Bırakın yaşamaya devam etsin. Böylece onu evcilleştirip kendi çıkarlarımız için kullanabiliriz. Köle ruhlu insanlara karşı en ufak bir sempati beslemiyorum. İki gece önce marş söyleyen, slogan atan insanları duydunuz. Onlara bu marşı birileri öğretti. Aralarından birini çevirip bu sloganların anlamını sorun. Size yanıt veremeyecektir. Sizin için bağırdıklarını sanıyorlar. Size sadık olduklarını, kendilerini size adadıklarını zannediyorlar.