İslam'a Göre Dostluk ve Düşmanlık

El Vela Ve'l Bera

Eymen Ez-Zevahiri
Güç Şeref
Müslüman şu hususu hiçbir zaman hatırından çıkarmasın bilsin ki en güçlü ve en şerefli olan kendisidir. Evet Müslüman Allah'ın emrine ve yoluna yapıştığı zaman onun şeriatına bağlandığı vakit akide ve inancının gereklerini yerine getirince bilsin ki en güçlü ve en şerefli insan kendisidir.
Sayfa 1
"(Rasûlüm)! De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben bilerek (ve görerek) Allah'a (Allah'ın dinine, şeriatına) çağırıyorum. Bana uyanlarda böyledir. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim (tüm eksikliklerden uzak tutarım)! Ve ben (Allah'a) ortak koşanlardan değilim." (Yusuf, 12/108). İşte gerçek ve sağlam yol budur. "Yapılacak olan tebliğ de bunun için yapılır. Putlara, tağutlara ve Allah'dan başkası adına çağrı yapanlara ve yüceltilen maddî varlık ve düzenlere uyulmaz. Hepsi reddolunur. İman ve İslam noktasında asgari müşterek diye bir şey de yoktur.
Reklam
Tevhîd Mücadelesi...
Hz.Âdem'den itibaren süregelen Tevhid mücadelesi zincirinin halkasını oluşturan tüm tebliğciler kavimleri tarafından horlanmışlar, işkence görmüşler, öldürülmüşler, testerelerle ikiye biçilmişlerdir. Fakat hiç birisi bu Tevhid mücadelesinden taviz vermemişlerdir. Hiç birisi hele önce zenginleşelim, ekonomimizi güçlendirelim de, sonradan gerekeni yaparız, düşmana silahıyla karşılık veririz, dememişlerdir. Çünkü onlar şuna inanmaktaydılar. Güç ve kuvvet sadece Allah'ındır, hakimiyet de O'nundur. Bu kimseler aynı zamanda şu gerçeği de hiç unutmamakta idiler; Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Onların güvenip övündükleri ne mallan, ne de evlatları, Allah yanında onlara bir şey sağlamaz." (Ali İmran, 3/10-116, Mücadele, 58/17).
Ey Rasûlüm! De ki ey kâfirler! Sizin tapmakta olduklarınıza ben (teklifinizi kabul edip asla) tapmam. Şu anda siz de benim ibadet ve kullukta bulunduğuma ibadet ve kulluk edecek değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza asla tapacak değilim. Öyle ya siz de benim ibadet ve kulluk' ettiğime ibadet ve kulluk etmezsiniz. O halde sizin (batıl) dininiz size, benim (hak olan) dinim de banadır." (Kâfirûn, 109/16) İşte müslüman kulluğunda, sevgisinde, emirleri uygulamada, yasaklardan uzak kalmada, tağûtî sistemleri reddinde bunları göz önünde bulunduracak ve bunları esas alacaktır. Zira bunun için yine Rabbimiz şöyIe buyurmaktadır: "(Biz) Allah'ın (verdiği) boyası (Hak din İslâm) ile boyandık. Allah'dan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk edenleriz." (Bakara, 2/138).
İslâmî tebliğde asıl olan meseleyi ya da konuyu direkt olarak anlatmak ve aktarmaktır. Dolambaçlı ve karmaşık ifadelerden uzak durmaktır. Çünkü Kitap ve Sünnet de bunu gerekli görmektedir. Nitekim Rabbimiz Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: "Ehli kitaptan öyle bir gurup vardır ki, okuduklarını kitaptan sanasınız diye (kitaptan olmamasına rağmen) kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde "Bu Allah kamdandır" derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ederler." (Ali İmrân, 3/78).
Müslümanlarda Zevki Sefa İçinde Yaşasın...
Tüm küfrî unsurlar müslümanlara ait mukaddes beldeleri işgal etmişlerken, Haremeyn Amerika kafirinin, Kudüs Yahudî melununun pençesinde inlerken bizler kimlerin yanında yer almalıyız veya kimlerden uzak bulunmalıyız noktasında bir karara varamaz, bunu Kitap ve Sünnet Ölçüsünde ortaya koyamaz isek, sadece namaz kılıp oruç tutarak İslamın diğer hükümleri karşısında bigane kalmak veya bunları zamanı geçmiş şeyler kabul etmek, ya da bunlar Hz.Peygamber ve dört halifesi döneminde uygulanır şeylerdir, artık günümüzde bunların geçerliliğinin olmadığı ortadadır şeklinde düşünmek ve söylemek gibi durumlar küfre varan durumlardır. Aynı zamanda bu, büyük bir gaflettir.
Reklam
Abdullah B.Mes'ûd.da Rasûlullah (sav)'ın şöyle buyurduklarını rivayet etmektedirler: ”Kitap ve Sünnetten başka uyulması gereken üçüncü bir yol yoktur. Sözlerin en güzeli Allah (c.c)'ın kelamı ve yolların en güzeli de Hz. Muhammed'in yolu (sünneti)'dur." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/46). Kaldı ki, Rabbimiz Kitabında bize örnek olarak Hz.Îbrahirn (as)'i, beraberindekileri, tüm peygamberleri, özellikle Ulu’I-Azm peygamberleri ve bilhassa bizim peygamberimiz Muhammed (sav)'İ göstermiştir. Kur'ân bizim için bir çok örneklerle dopdoludur. Ashâb-ı Kehf, Habibi Neccâr ve Firavun'un çevresinde yetişmesine rağmen, Hz.Musa (as)'ya Firavun ve avanesinden gelecek olan tehlikeyi haber veren kişi ve daha nicelerini saymamız mümkündür.
İşte gerçek kurtuluşun bu olduğunu ve bu uğurda verilmesi gerekeni onlar veriyorlardı. Davaları uğrunda yola çıkışlarını hayatlarıyla ödeyen bu kimseler Rabbimizin şu emri gereğince hareket ediyorlardı: "Artık emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir (onlara aldırma)." (Hicr, 15/94).
Tebliğ Yolunda Şehadet Şerbetini İçenler...
İslâm davası uğrunda İmam A'zam Ebû Hanife'nin, Ahmed B.Hanbel’in ve İmam Buharî'nin çektiklerini ve benzeri bir çok İslâm âlimlerinin işkenceler altında ve zindanlarda hayata göz yumduklarını hatırlatmak zaid olur sanırız. Yakın tarihimizden ise Meselâ Mısır'da Hasan El-Bennâ, Abdulkadir Udeh, Seyyid Kutub gibileri, doğrudan tebliğ sünnetine uydukları için şehadet şerbetini içmişlerdir. Zira peygamberi yol bu idi. Ayrıca Said Havva ve benzerlerinin yurtlarından sürgün sebepleri hep bu açık ve net olan tebliğleri, kısaca Allah'a davette samimiyetleri içindi. Nitekim Türkiye'den de Zahid'ül Kevserîlerin ve Mustafa Sabrîlerin ayrılmaları hep bu İslâm daveti ve tebliği açısından olmuştur. Dillerini geveleyip gevelemedikleri içindir.
Allah'ın Desteği
Rabbimizin Müslümanları güçlendirmesi ve yeryüzünde hakim kılması vaadi Müslümanlar İslam'ın öngördüğü şartlara bağlı kaldıkları ve onlardan taviz vermedikleri sürece devam edecektir. Bu şartlar bir tek Allah'a kulluk ve ibadet ile ona hiçbir şeyi ortak koşmamaktır.
Sayfa 1
Reklam
O halde müslüman İslâm dışı rejimlerin gölgesinde kendisi için bir yer ve yurt arayamaz, İslâmın dışında bir sistemin altında ve gölgesinde barınamaz, İslâm tüm rejimleri bu manada reddeder. Yüce Mevlâmız kendisi için hiç bir ortak kabul etmediğini ve hakimiyetin kendisine ait olduğunu da ihlas sûresinde şöyle beyan buyurmaktadır: "De ki: O, Allah bir tektir. Allah Samed'dir. (Hiç bir şeye muhtaç değildir, baş vurulup yardım istenilecek tek varlık O'dur, çünkü her şey O'na muhtaçtır). O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'na eş (ya da denk ve benzer) değildir." (İhlâs, 112/1-4)
İslâmî tebliği yaparken mevcut sistemlerin gölgesine sığınmamak, hesapları maddî ve ekonomik açıdan yapmamak, tebliği direkt yapmak gerekir. İslâmî tebliği yaparken her zaman Kitap ve Sünneti göz önünde tutmak, bunları gözardi etmemek gerekir. Zira Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara sımsıkı bağlandığınız sürece asla doğru yoldan sapmayacaksınız. Bunlar Allah'ın Kitab'ı ve peygamberinin sünnetidir," (Muvaüa, Kader, 3).
Resim