Yüzümüzün gerisinde 44 kas çalışıyor. Her bir kasın her bir hareketi, ayrı bir yüz ifadesinin bileşenini oluşturuyor. Yüzdeki her kas hareketi belirli bir "anlam" taşıyor, bilinen bir mesaj gönderiyor.
Hakîm ve Rahîm olan Rabbimizin dokunma denilen duyumuza yüklediği bu hikmetleri gördükçe, insanın meşhur bir sözü tersine çeviresi geliyor doğrusu:
Bir dokun ki, bin ah işitme!
Miami Üniversitesi Dokunma Araştırmaları Enstitüsü direktörü Tıffany Field'in anlattıkları ise, dokunmanın, beşikten mezara kadar hayatımızın her evresinde onarıcı etkilerinin olduğunu açıkça ortaya koyuyor. "Sokaklarda görmeye alıştığımız saldırganlığın çoğunun temelinde, yeterince dokunulmamak var" diyor Field. Öğrenciler ve öğretmenler arasındaki sırtını sıvazlamak, başını okşamak gibi temaslar azaldıkça, okullarda saldırgan davranışların arttığına dikkat çekiyor.
Dudaklarımızla söylediklerimiz, yüzümüzle söylediklerimizin yanında öylesine yetersiz kalıyor ki. Bu yüzden dudaklarımızın değdiği yerde, dilimizin uzandığı yerde yüzümüzün en çarpıcı ifadesi inşa olunur: tebessüm.
Tebessüm yüzün bütün detaylarının gelip durulduğu bir ifade gölüdür; yüzün bütün detaylarını aydınlatan tarifsiz bir güneş gibidir. Dudakların ucundan başlayıp göz kenarlarına kadar yüzün yüzeyini biçimlendiren tebessüm, gözlerin derin bakışından içeriye doğru derinleşir, bakışı derinleştirir.
Elin Halleri
Bir bebek... Dünyadaki ilk çığlığının ardından nefes nefese tutunacak bir yer arıyor. Avuçlarına dokunan herşeyi hiç tereddütsüz kavrıyor, tutuyor, sarıyor. Dünyaya elleriyle tutunuyor.