Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mehmet Akif Albümü

Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil

İsmail Kara

Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil Sözleri ve Alıntıları

Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil sözleri ve alıntılarını, Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil kitap alıntılarını, Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Evet, ona tam bir "İslâm şairi" diyebiliriz. Kuvvetli, îmanlı, ateşli bir İslâm şairi! Fakat, Türk dâima başta kalmak şartiyle. Dört lisanı edebiyatile bilen Âkif Türk olarak yazdı, Türk ola rak düşündü, Türk olarak yaşadı ve nihayet Türk olarak öldü." (Hasan Basri, Âkifnâme).
Sayfa 50
Celladına poz verirken çektirdiği resmin arkasındaki satırlar
"Şu serilmiş görünen gölgeme imrenmedeyim; Ne saadet? Hani ondan bile mahrumum ben. Daha birkaç yıl eminim bu hayatın yükünü, Dizlerim titreyerek çekmeğe mahkûmum ben. Çöz de artık yükümün kördüğüm olmuş bağını, Bana çok görme ilâhî bir avuç toprağını!"
Reklam
Beni rahmetle anarsın ya, işitsen, bir gün, Şu sağır kubbede, hâib, sesimin dindiğini? Bu heyûlâya da bir kerrecik olsun bak ki, Ebediyyen duyayım kabrime nûr indiğini
Sayfa 85 - 1935'te Mehmet Akif'in Şerif Muhiddin'e Hilvan'dan gönderdiği fotoğrafın arkasına yazılmış dizeler...
Âkifname Neden Geç Neşredildi?
Hasan Basri Cantary'in "Âkifname" kitabı, Akif'in ölümünü müteakip günlerde basılmak üzere hazırlanmış ve fakat bazı sebeplerden ötürü neşri 1966'ya kalmıştır. - Bu kitabın neşri neden gecikti? Artık ardından gidilecek bir sorumuz daha var var :)
Sayfa 127 - TimaşKitabı okudu
Müderris İpekli Tahir Efendi ile Buhara asıllı temiz harimi Emine Şerife Hanım'ın Fatih Sarıgüzel'deki hane-i saadetlerinde, bir yetişkin olduğunda asrın afakına Kur'an'ı söyletmek davasıyla yola çıkacak, Mehmet Âkif dünyaya gelmiştir.
Sayfa 9
Akif, Reşat Nuri Güntekin'e Ayarı Vermiş :))
Reşat Nuri Güntekin Darüllünün Edebiyat Şubesi'nde, Akif'le ilk ders günlerini şöyle anlatıyor: "...Hiç unutmam Akif o gün bize Muallim Naci'nin bir tevhidini yazdırdı ve ders sonuna kadar bunun izahı ile uğraştı. Koskoca bir Darülfunun'da bize manzume yazdırılsın! Bu muamele fena halde haysiyetimizi kırmıştı. Benim gibi ukalalıktan buram buram öten birkaç çocuk bu eski kafalı hocayı protestoya karar verdik ve dediğimiz yaptık. Akif'in son günlerde hasta yatağında çekilmiş resmine bil mem dikkat ettiniz mi? Harabe halindeki çehrenin gözlerinde o kadar harikulâde bir ateş ve nur güzelliği vardı ki insana adeta şairin ruhun ebediliği hakkındaki kanaatini kabul ettirecek gibi olur. Hocamız işte o aynı gözlerle bizi dinledikten sonra: -Bakalım görürüz, dedi ve ertesi derste bize Namık Kemal'den, Ekrem'den, hatta Fikret'ten bazı mısralar okutarak manalarını istedi. Tabii hepimiz fena halde rezil olduk. O zaman: - Çocuklar, bu halle siz nazariyeyi ne yapacaksiniz? dedi, ben zaten nazariyeci herif değilim (kelime kendisinindir). Siz bugün Sahaflar çarşısından yüzer paraya bir Terkib-i Bend ile bir Terc-i Bend alıp getirin de onu size okutayım. Bütün senemiz edebiyatımızın, eski ve yeni şiirlerini okumak, mânalarını anlamakla geçti." [Esref Edip, Mehmet Akif]. Akif, Reşat Nuri Güntekin'e Ayarı Vermiş :))
Reklam
Âkif ise, cefakâr eşi İsmet Hanım için şöyle bir kıta yazmıştı: Seni bir nura çıkarsam, diye, koştum, durdum. Ey, bütün dalgalı ömrümde, hayat arkadaşım! Dağ mıdır, karşı gelen, taş mı hep aştım, lâkin, Buruşuk alnıma çarpan bu sefer kendi taşım!
Mithat Cemal, Akif'in Halkalı maceralarından şöyle bahsediyor: "-Mektepte 'Doru' adında bir at vardı. Âkif'ten başkası bu ata binemezdi. Başkaları üstünden muntazaman düşerlerdi. Âkif yalnız ata değil karalara, denizlere de hükmederdi. Hatta arkadaşlarını toplayarak karadan Edirne'ye gitmeğe bile kalkabilirdi. İyi yüzerdi. Ufukta başını sudan çıkararak karadaki arkadaşlarına gülmek en büyük zevki idi. Yüzmek, yürümek, güreşmek... Bunlardan başka Halkalı Mektebinde Akif için bir dert daha başladı: Şiir merakı... " (Mithat Cemal, Mehmet Âkif) Mithat Cemal. Mehmet Akif
Mithat Cemal, Âkif' in Halkalı maceralarından şöyle bahsediyor: "- Mektepte Doru adında bir at vardı. Âkif' ten başkası bu ata binemezdi. Başkaları üstünden muntazaman düşerlerdi. Âkif yalnız ata değil karalara denizlere de hükmederdi. Hatta arkadaşlarını toplayarak Edirne' ye gitmeğe bile kalkabilirdi. İyi yüzerdi. Ufukta başını sudan çıkararak karadaki arkadaşlarına gülmek en büyük zevki idi. Yüzmek, yürümek, güreşmek... Bunlardan başka Halkalı Mektebi' nde Âkif için bir dert daha başladı: Şiir merakı..."
Akif'in Mezar Taşı..
İstiklal Marşı yazarı defnedildikten sonra, mezanı yapilmamış, başına bir mezar taşı dahi konulma mıştı. 1937'ye gelindiğinde de durum değişmemişti. Bu duruma müteessir alan üniversite gençliği kendi imkanlarıyla bir mezar yaptırmak üzere girişimde bulunmuş, bunun için de bir hroşür bas urmışlardı. Broşürün, Nihal Atsız, M. Turhan Tan, Fethi Tevetoglu gibi tanıdik isimler yanında Hukuk. Tip ve Edebiyat fakültesinden talebelerden oluşan bir yazar kadrosu vardi. - Bu broşürün geliri Akif'in mezarının yapımı için kullanıldı. 1940'a kadar Akif'in bir mezar taşı yoktu.
Sayfa 115 - TimaşKitabı okudu
Reklam
Yine Fuad Şemsi anlatıyor: "Hastanede onu ziyarete, bini mütecaviz ehibbâsı gelmişti. Hastane müdürü: "Bu kadar ziyaretçisi olan hasta, ne bu hastaneye geldi, ne de başkasına gelmiştir!" diyordu. Bu ziyaretlerden, o merdüm- giriz Âkif ne kadar memnun oluyordu... Yoruluyor, fakat herkese ayrı ayrı, kardeşini, işini, annesini, tarlasını, hastasını soruyor, halleşiyordu. Bir gün yarı ciddî, yarı şaka: "Yahu, bir de kendini kimseye yüz vermez, selâm vermez diye âleme inandırmışsın. Ya selâm verseydin ne olacaktı, bilmem!" diyerek çıkıştım ve güldürdümdü.
Mithat Cemal, bir Âkif' i anma toplantısında şöyle demişti: "... Saadete yalnız kendisinde değil, başkasında da inanmıyordu. Bir tek defa saadete vukuundan evvel inandı: İstiklâl Harbine."
.... Evet, ona tam bir İslâm şairi" diyebiliriz. Kuvvetli, îmanlı, ateşli bir İslâm şairi! Fakat, Türk dâima başta kalmak şartiyle. Dört lisanı edebiyatile bilen Âkif Türk olarak yazdı, Türk olarak düşündü, Türk olarak yaşadı ve Türk olarak öldü." (Hasan Basri/ Âkifnâme)
Akif'in Son Döneminde En Sevdiği Şiir..
Fuad Şemsi anlatıyor: Akif'in son zamanlarında en çok sevdiği şiiri sordum: Gözüm ki kana boyandı, şerabı neyleyeyim! Ciğer ki odlara yandı; kebabı neyleyeyim! Ne bana yaradı cismim, ne yare yâr oldu. İlâhi, ben bu bir avuç turabi neyleyeyim. kit'asını okudu. Vefatından üç, dört gün evvel tekrar sordum. Yine bunu okudu. Akif kendi inşâdını beğenirdi. Bunu içinden çıkan öyle bir nefesle okudu ki kaç kerre uğraştim da o sesi bulamadım. Inşadında bile iman! (...)
Sayfa 102 - TimaşKitabı okudu
Mehmet Akif Pasteur Hayranı imiş !
"Akif mektebe girdiği yıl. Paris'in o sokağından (Dudot) Halkalı'ya bir Türk hekimi geldi: Rıfat Hüsameddin. Mektebe mikrop kültürünü getiriyordu: bu yeni ilmi Pasteur'ün kendinden almış, eli onun eline değmişti. Akif bu muallimden Pasteur'ün yalnız ilmini öğrenmedi; buyük feragatini de dinliyordu. Ve Pasteur o Hıristiyandı ki Akif, onun adını söylerken, gözleri büyür, sesi değişirdi. Bana Pasteur'un resmini gösterir. -Bu ne ilahi yüzdür! der öperdi. Sonra acı acı gülümser, ilave ederdi: -Mu'tekid de!" (Mithat Cemal, Mehmet Akif).
24 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.