You can find Eleştiri Seküler midir? books, Eleştiri Seküler midir? quotes and quotes, Eleştiri Seküler midir? authors, Eleştiri Seküler midir? reviews and reviews on 1000Kitap.
Seküler eleştirellik pratiği artık, modernliğin, modern öznenin hakikat ve özgürlük için verdiği amansız uğraşının ve onun siyâsal failliğinin bir işâretidir.
Son birkaç yüzyılla birlikte modern iktidarlar, gelişen bilimi, toplumsal hayatı normalleştirinek ve düzene sokmak için kullandı ve bu yolda cesaretlendirdi; böylece de belli bir disiplinci eleştirellik türünü meşru kıldılar. Belki de bu nedenle, kullanışlı bilginin -ve modern iktidarın yükselişinin bütünleyicisi olan eleştiri, çizgisellikleri başarılı bir biçimde şüpheciliğe indirgenememiş olan bir sürecin parçası oldu. Bu sürecin kendisi ise etkili kamusal eleştiriye pek az maruz bırakıldı. Nitekim eleştirine özgürlüğü modern bireyin hem hakkı hem de görevi olarak sunulurken, onun hakikat-üretici kudreti disiplinci ölçütün buyruğu altına alındı. Bu olurken bir yandan da devlet iktidarı ve şirketler, eleştirine özgürlüğünün maddi koşullarını, vatandaşların kullanışlı olduğundan emin olmak için, ona sağladılar ve bu koşulları gözetim altında tuttular.
Felsefe, eleştirelliğin kamusal olarak yürütüldüğü tek mecra değildi elbette. Felsefeyle bağlantısı olmayan birçok temsilî biçim, toplumsal kurumlara ve siyasal yozlaşmaya saldırmak için zengin edebî geleneği ve retorik araçları kullandı. Ama on dokuzuncu yüzyıl dil teorilerinde retoriğin gerilemesi, felsefenin iddialarını düzgünce tanımlanıp
Eleştirellik (criticism) kelimesinin kökeni "ayırmak", "karar vermek", "yargılamak", "dövüşmek" ve "itham etmek" anlamlarına gelen Grekçe krino fiilinde yatıyor. ilk defa itham etmek ve hüküm vermek eylemine krino denirken, adli alanda kullanılmış gibi görünüyor ve bu yanıyla ayırt etme, irdeleyici sorular sorma ve yargılama yetilerine işaret ediyor. Bu dünyevî sahada bugün "eleştiri" dediğimiz şeyin anlambilimsel kökleri, evrensel hakikati fethetmeye değil, tekil sorunlan adilce çöz meye ve tekil bir yaşam biçimi içindeki tekil faziletleri düzene sokmaya talipti.
Liberal demokratik düşüncede ifade özgürlüğü ilkesi, uygulanışı iftira ve toplumsal düzene tehdit içermediği sürece, sebep olduğu saldırı nedeniyle kısıtlanamaz.
İfade özgürlüğünün siyasal savunusundan daha ilginç olan şeyse, dindar Müslümanların incinmesinin daha da iyi olduğunu söyleyen felsefî iddiaydı, çünkü onlara göre eleştiri yoluyla incinmek insanların inançlarını gözden geçirmelerini sağlayabilirdi. Hem demokratik tartışma hem de ahlâkî karar verme süreci için, bu gözden geçirme hayatî bir şeydi. Bu husus, birincisinin aksine, ifade özgürlüğü eyleminin kendisindense onun sonuçlarını değerli kılıyor. Sorgulanabilir (dinî) inançların eleştirisi, hakikatin güçle eşdeğer olduğu inancını kendi içinde taşıyan bir eylem olan ifade özgürlüğünün bir zorunluluğuymuş gibi sunuluyor. Hıristiyanlık sonrası birçok Batı toplumu bile, hakikatin kişiyi özgür kılacağı (Yuhanna 8:32) iddiasıyla uyuşmaktadır.
Müslümanlar ifade Özgürlüğüne Getirilen
Kısıtlamalar Hakkında Ne Düşünüyor?
Küfre girme hakkındaki İslami fikirler nelerdir? Bütün Müslümanların benzer düşünmedikleri açıktır ama İslami düşüncede küfre girme hakkındaki sorular, hep ahlaki bir geleneği kastediyor. Bu geleneğin kendisi bile, bütün bir "medeni yet insanları”na adedilemeyecek uyuşmazlıklara, gerilimlere ve değişkenliklere sahip. Bununla beraber, özgürlük hakkındaki başka liberal fikirleri keşfedebilmek için geleneğin bazı yönle rinin altını çizeceğim. Bunlardan biri, İslamî geleneğin kökeninin liberal toplumun sağladığı ve koruduğu özgürlüklere (bilhassa ifade özgürlüğüne) izin vermeyen daha sınırlayıcı bir ahlaki gelenekle yattığı varsayımıdır. Bu varsayımda doğruluk payı olsa da, mevcut veya namevcut olan basit özgürlük kavramı bu noktada bana yeterli görünmüyor.
İslami dini düzenlemenin bireyin istediği gibi davranmasını kamusal yasaklamalarla sınırlandırdığı ve böylece ahlak ve görenekler arasındaki (dünyevi bir eleştiri için hayati olan) çizgi nin hiçe sayıldığı, seçme mekanının daraldığı doğrudur. Dünyevi eleştiri, her şeyi görmek ve duymak ister: hiçbir şey tabu değildir, her şey eleştirel yükürnlülüğe tabidir. Söz ve davranış kısıtlamyorsa, bu, medeniliğe uyum sağlamalan gerekliliğindendir (peki kendi istekleriyle mi?). İyi görenekler dindarlığın yerini alır; kamusal ve özel olan da düzgünce birbirinden ayrılır.
ifade tarzını vurgulama eğiliminin -küfre girmeyi içeriksel olarak değil de biçimsel olarak görmenin- bazı yasal çıkarımları oldu; işçi sınıfının bayağı konuşmaları orta ve üst sınıfların kibar konuşmalarından daha az korundu. 19. yüzyıl İngiltere'sindeki küfre girme davaları üstüne çalışan bir uzman, bunlara, işaret ettikleri sınıfsal önyargıdan dolayı, "dilin sınıf suçları” diyor. Muazzam sayıda dava, ulus devletin ve sınıf sisteminin görünür olmaya başladığı dönemde ortaya çıktı.
Hakikat, diyordu İsa takipçilerine, sizi özgürleştirir. Kurtuluşa ermemiş insanın durumu özgürlükten yoksundur; ifade özgürlüğü -hakikati söylemek- insan öznesini hizmetkarlıktan çıkarır. Hakikate sahip olmayanlar onun serbestçe konuşulmasını küfre girme olarak görse de, doğru olan açıkça söylenmelidir. Bu bağlamda modern bir Yeni Ahit uzmanı şöyle yazıyor: "İnanmayanların, Havari Yuhanna'yı eleştirenlerin, karşı çıkışına rağmen, Hıristiyan bütün durumları fetheden O'nun bilgisine sahip olduğu için özgürce konuşabilir, zira bilir ki Tann'yla kurulacak mükemmel komünyon dünyadaki her şeyi aşar." Elbette, liberal ifade özgürlüğü ilkesi konuşmanın özgür olabilmesi için doğru olması gerektiği hükmüne dayanmaz ama Hıristiyan Hakikat fikrinin özgür konuşmaya ve dinlemeye uygulanması, bu ilkenin neden "kutsal" olarak düşünüldüğünü anlamamıza yardımcı olur.