Yer : Izmır. Dönem: Işgal yılları. Konu: İç içe geçmiş bir insanlık trajedisi.
1905'ten başlayarak Yunan ordusunun 1919'daki işgali ve devamında 1922, 9 Eylül 'ünde Izmir'in kurtuluşu, 13 Eylül'de başlayıp dört beş gün süren büyük Izmır yangını ve yitip giden hayatlar.
Yüzyıllardır iç içe yaşayan Levantenler,Rumlar,Türkler ve Ermenilerin savaş cigirtkanlari (özellikle Ingilizler)nedeniyle birbirlerine nasıl düşman olduklarının dramatik bir anlatımıydı roman. Savaşın insanı utandiran yüzü bir başka temasıydı romanın.
Kadın karakterler romanda büyük bir yer tutmuş savaşa rağmen.
Fransız levanten Edith,Rum kızı Panayota,ve ironik bir şekilde suskun Şehrazat...Bunların anneleri, kız kardeşleri, arkadaşları,ebeler,hizmetçiler....Kadın yoğunluklu bir roman. Zira savaşa giden erkeklerin yükünü geride bıraktıkları çekiyor aslında: kadınlar ve çocuklar.
Izmir'de yaşayan biri olarak gözümde canlanması zor olmadı hikayenin. Yaptığım araştırmada da yangının Ermeni mahallesinde başladığı ve Frenk,Rum mahallelerine yayıldığı köylerden göçen Hristiyan nüfusla birlikte 150 bin civarı kişinin yanarak,boğularak öldüğünü öğrendim. Bunların 350 bin kadarı gemilere binerek kaçmışlar. Izmir'in üçte ikisi yanmış. Katolik Kilisesi'nin kaynaklarına göre yangın bir Ermeni Kilisesi'nde başlamış ve rüzgarın etkisiyle çığırından çıkmış. Yeni Cumhuriyetin Izmir'i yeni baştan inşa etmesi gerekmiş.
Bu insanlık dramını okuyup da etkilenmemek mümkün değil. Ne hayatlar yok olup gitti.Geriye rüzgarda salınan hatırası kaldı.