Bütünsel kalkınma modelini anlamak için onu, karşıtı olan maddi kalkınma modeliyle karşılaştırabiliriz. Bu modelin en iyi örneklerinden biri petrol zengini şeyhliklerdir. Bu ülkeler en son teknolojiyi edinebilecek durumdadır. ….buna karşın bunlar en son teknolojinin ürünlerinden faydalanırken, toplumsal ve kültürel koşullarıyla aşağı yukarı 9. yüzyılda yaşıyorlar.
Batı’nın makine, alet, fabrikalarını edinmek yetmez. Bu teknolojinin gerisinde Batı’nın bilimi vardır. Onu da benimsemek durumundayız. Yoksa benimsediğimiz teknoloji elimizde iğreti ve yapay duracaktır.
İdeoloji deyince hayli yaygın yanılgılar var. Bunların başta geleni ideolojileri aşırı ve zararlı bir düşünce biçimi saymak ve ideolojisiz bir düşünce biçimi olabileceğini düşünmektir. … Oysa uygulamaya yönelik her düşünce sistemi ideolojidir. İdeolojinin hiç olmadığını savunmak da bir ideolojinin sonucudur.
Türkiye’de 1950’den sonra bütünsel kalkınma modeli bir ölçüde terk edilerek maddi kalkınma modeline doğru bir kayma olmuştur. Böylece yol, baraj, fabrika yapımı daha önemli hale geldi ve toplumsal, kültürel kalkınma ikinci plana düştü.
Birçokları demokrasi ile çok partili düzeni özdeş tutuyor. Oysa demokrasi halk yönetimi demektir. Fransız devriminin eşitlik-özgürlük-kardeşlik ilkeleri demokrasiyi çok iyi tanımlamaktadır. Çok partili dizge ise birden çok siyasal partinin, basın özgürlüğünün var olduğu, özgür seçimlerin yapıldığı mekanizmayı tanımlar. Onun demokrasiye yol açması için seçim sandıklarında kazanan partinin demokrasi yanlısı olması gerekir.
Atatürkçülüğün bütünsel kalkınma modelinde bir üniversitenin kurulması, bir demiryolunun yapımı denli önemlidir; bir konservatuarın açılması, bir fabrikanın yapılması denli önemlidir.