Bunca konuyu, bu denli derli toplu verebilmek yetenek ister. Arada kopukluk hissetmeden, çoğu yerde gözyaşlarıyla okudum.
Evet, savaştan kaçıp gelen Suriyeli kardeşlerimize bir dönem yapılan ayrımcılık, linç biliniyor ama asıl, ucuz işçi olarak kullanıldıkları o iş yerlerinde yaşadıkları ne derece bilinir.? Ve tabii Türkiyeli işçilerle aralarında körüklenen düşmanlık.? Çoğu kez duymuşumdur ''Biz kendi vatanımızda iş bulamazken, elin Suriyelisi gelmiş bizim alanlarımıza girmiş'' sözlerini..
Kişileri değil, onları ve bizi bu sonuca sürükleyen sistemi sorgulamak lazım. Hiçbir ayrımcılığa fırsat vermeden, onları da kucaklayarak direnmek.! Bu her ne kadar ayrı davalarmış gibi gösterilse de, hiç de ayrı değil. ''Mesele zengin ve yoksul meselesidir.'' Ne ırk, ne dil, ne cinsiyet, ne din, ne milliyet.. Hepsinin altında yatan, bunların arkasına sığınarak halkaları birbirine düşman etmeye çalışan zihniyet.!
Kendi varlıklarını sürdürebilmek için, yoksul insanları kullanan asalaklar..
Çocuk işçilerden, dilenmek zorunda bırakılan çocuklardan, kadınlara yapılan zulümlerden, hayvanlara yapılan zulümlerden; savaşın insanlar, toplumlar ve hayvanlar üzerindeki tahribatından bahsettiği bu kitapla ve tabii 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamı'nı da es geçmeden ve orada bacağını kaybeden Günay Karakuş'un çizimlerine yer vermesiyle de, Ercüment Akdeniz, büyük bir iş yapmıştır. Saygı ve Sevgiyle..