Çoğu zaman hayat sizi yerle bir etmek üzere inşa edilmiş gibi gelir. Hiçbir çıkar yol yoktur. Yaşadıklarınız acı ve yıkımdan başka hiçbir şey getirmeyecekmiş gibi kalbinizi, aklınızı, ruhunuzu ve tüm bedeninizi esir alır. James'in küçücük bir çocukken yaşadığı acımasız tecavüzün karşılığı tam olarak bu. Hayat çok güzel başlamıştı onun için zeki, sevimli ve masum bir çocuk. Ama birden tüm acımasızlığıyla karşısına dikildi hayat. Bu kitabın başında bu çocuk nasıl yaşayacak, başedebilir mi bu acıyla dedim. Çocuk yaşadı ama içinde büyük bir cehennem ateşi yaktı ve kendini tam ortasına attı. İnsan en çok kendine acımaz oluyor demişti. Canı yandıkça nefes alabildi, gülemedi, tikleri, hastalığı, bağımlılıkları, akıl hastaneleri, ruhsal çözülmesi... Ama hayatın tüm bu adaletsizliğine, talihsizliğine, acısına, yıkımına... karşın ona bir hediyesi vardı Klasik Müzik. İşin tuhafı ne zaman gerçek hayattan kaçmak, hayal dünyama çekilmek istersem ya da kafamdaki sesleri susturmak istesem o zaman sözsüz müzik dinlerim. Zihnimiz muhteşem ve tanrının en büyük hediyesi. Tabi aynı zamanda laneti. Dili ağır ve argolu bir kitap. Hayat bu kadar ağırken bir insanın dili nasıl yumuşak olabilir ki. Bence bütün kişisel gelişim kitaplarını bir köşeye atın ve bu kitabı okuyun. Çünkü tüm çıkmazlara karşın bu hayatta her zaman çıkar bir yol olduğunu öğreneceksiniz ve bu muhteşem birşey. Son olarak James'in size bir tavsiyesi var. Çocuklar çok akıllıdır. Onlara kulak verin. İstemedikleri yerlere göndermeyin, sevmedikleri insanlarla görüştürmeyin diyor. Bence bu kadar çok şeyi yaşamış ve aşmış bir adamı dinlemelisiniz.