Ahlak Psikolojisi Üzerine Bir İnceleme

Erdem ve Mutluluk

Erich Fromm
The "Son".
İyilik de, kötülük de kendi başına ya da bir alınyazısına bağlı olarak gerçekleşen şeyler değildir. Karar, insana bırakılmıştır. Bu karar, insanın kendisini, kendi hayatını ve mutluluğunu ciddî bir şekilde ele alma yeteneğine bağlıdır... "Kendisi" olma ve "kendisi için" olma cesaretini göstermesine bağlıdır.
Sayfa 284 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Sen, kendi içindesin. Başkalarının dillerinde ve lütuflarında değil.
...hümanist ahlâkın tutumu şudur: Eğer insan yaşayan bir varlıksa, neyin mubah olduğunu, neye izin verilmiş olduğunu bilir; "yaşamak" demek, yaratıcı olmak, kendi güçlerini insanı aşan herhangi bir amaç uğruna değil de, kendisi için kullanmak, kendi varlığına anlam kazandırmak, insan olmak demektir. Bir insan, gayesinin ve amacının kendi dışında olduğuna, bulutların ötesinde olduğuna, geçmişte ya da gele­cekte olduğuna inandığı sürece kendi dışına çıkmış olacak ve başarıyı, hiçbir zaman bulamayacağı yerlerde arayacaktır. Çö­züm yollarını ve cevapları her yerde arayacak, ama gerçekten bulabileceği tek yere bakmayı -yani kendinde aramayı- düşün­meyecektir.
Sayfa 283 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Reklam
Bir ıslık da sen çal.
...ahlâk problemimiz, insanın kendisine karşı duyduğu kayıtsızlıkla ilgilidir. Bunun temelinde, bireyin önemi ve biricikliği duygusunu yitirmiş olmamız, kendimizi kendi dışımızdaki amaç­lar için araç haline getirmemiz, kendimizi pazarda satılacak bir mal olarak görmemiz ve bu şekilde ele almamız ve kendi gücü­müzün kendimize yabancılaşmış olması gerçeği yatmaktadır. Nesneler haline gelmişiz, bize yakın olan insanlar da birer nes­neden başka bir şey değil...Tuttuğumuz yolun sonunda bir gayenin var ol­ması gerekiğine inanan bir sürüden başka bir şey değiliz, çünkü herkesin aynı yolu tuttuğunu görüyoruz. Karanlıktayız, yine de cesaretimizi koruyoruz, çünkü herkesin, tıpkı bizim gibi ıslık çal­dığını duyuyoruz.
Sayfa 281 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Biatçılara yaldızlı alıntı*
Güç'ün felce uğratıcı etkisi yalnızca yaratmış oldu­ğu korkudan değil, aynı zamanda, üstü-kapalı bir vaatten ileri gelmektedir: Gücü ellerinde tutan kişilerin kendilerine boyun eğen "zayıfları" koruyabilecekleri, onlara ilgi gösterebilecekleri, insanı güvensizliğin ve kendi sorumluluğunu kendi üzerine almanın yükünden kurtarabilecekleri, bunu da gereken düzeni sağlayarak ve bireye bu düzen içerisinde kendini güvenli hisse­debileceği bir yer vererek yapabilecekleri gibi bir vaatten...İnsanın bu tehdit ve vaat karşısında boyun eğmesi, gerçek "düşüşüdür". Güç'e, yani başkasının egemenliğine boyun eğmekle kendi gücünü, yani etkinliğini yitirmektedir...kendisine egemen olan kimselerin "gerçek" olarak nitelediği şeylerin gerçek olduğunu sanır. Sevme gücünü yitirir, çünkü duyguları bağımlı olduğu kişilere sıkı sıkıya bağlıdır. Ahlâk duygusunu yitirir, çünkü güç sahibi olanları tartışma konusu etme ve eleştirme yeteneksizliği yüzünden, herhangi bir insan ya da olay hakkında ahlâkî bir yargıda bulunamaz hale gelir. Ön-yargılara ve boş-inançlara kapılmaya yatkındır, çünkü bu gibi yanlış inançların dayanmış olduğu öncüllerin geçerliğini araştıracak durumda değildir. Kendi sesi, ona kendine gelmesi için çağrıda bulunamaz, çünkü kendisi üzerinde güç sahibi olan kişilerin sesini dinlemekten kendi sesine kulak vermeyi beceremez. Gerçekten de özgürlük, mutluluğun olduğu kadar erdemin de zorunlu şartıdır...
Sayfa 280 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Doğru bulduğumuz gerçekler, inandığımız fikirler kuvvete başvurularak geçersiz kılınamaz. Güç ve aklın varlık alanları birbirinden ayrıdır ve kuvvet hiçbir zaman gerçeği çürütemez.
Sayfa 280 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Bu nedenle dogmatik değil, dinamiktir.
Bilim tarihi, tam ve yeterli olmayan önermelerin tarihidir ve her yeni buluş, her yeni kavrayış daha önceki önermelerin yetersiz olduğunu gösterebilir ve daha uygun formüllere ulaşmak için bir basamak olarak rol oyna­yabilir. Düşünce tarihi, gerçeğe gittikçe daha fazla yaklaşmanın tarihidir. Bilimsel bilgi mutlak bilgi değil, o günkü şartlar altında, elde bulunan verileri "en iyi" açıklamak imkânını veren, belli bir dönemdeki şartların imkân verdiği ölçüde gerçeğe ulaşmayı sağlayan bilgidir.
Sayfa 271 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Reklam
Bir insanı anlamak demek, onun kusuruna bakmamak demek değildir; yalnızca, sanki Tanrıymışız ya da ondan daha üstün bir durumda bulunan bir yargıçmışız gibi onu suçlamaya kalkmamak demektir.
Sayfa 269 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Bir insanla ilgili ahlâkî yargımızı "iradesini kullanarak başka türlü hareket edebilirdi ya da edemezdi" gibi bir karara dayan­dıracak olursak, hiçbir ahlâkî yargıda bulunamayız...o insanın karakter gelişmesini belirleyen yapısal ve çevresel etkenler o derece çok ve karmaşıktır ki, her türlü pratik amaç söz konusu olduğunda, başka türlü gelişmiş olabilirdi ya da olamazdı gibi kesin bir yargıya ulaşmak mümkün değildir. Söyleyebileceğimiz tek şey, şu ya da bu gibi şartların şu ya da bu gibi bir gelişmeye yol' açtığıdır.
Sayfa 266 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Bu da özgür ve eleştirel düşünme yetisi ile olası.
...şartların kur­banı olan çaresiz yaratıklar değiliz; gerçekten de, kendi içimiz­deki ve dışımızdaki kuvvetleri değiştirme ve etkileme, bizim üze­rimizde etkili olan şartları, hiç değilse bir dereceye kadar de­netleme gücüne sahibiz.
Sayfa 265 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
"Başkalarının sana yapmasını istemediğin şeyi, sen de başkalarına yapma" cümlesi, ahlâkın en temel ilkelerinden biridir.
Sayfa 256 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Reklam
Kendimize duyduğumuz nefret genellikle fedakârlık, bencil olmama (özgecilik), kendini sıkı bir disipline sokarak zevklerden el-çekme, ya da kendini suçlama ve aşağılık duygusu olarak rasyonalize edilmiştir.
Sayfa 246 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Çağdaş hayatın en belir­gin psikolojik özelliklerinden biri, belli amaçlara götüren araç­lardan başka bir şey olmayan etkinliklerin gitgide kendi başına bir amaç haline gelmeleri; kendi başına amaç olan şeylerin ise gerçek olmayan, silik bir anlam kazanmalarıdır. İnsanlar para kazanmak için çalışırlar; ve hoşlarına giden şeyleri yapmak için para kazanırlar. Çalışma araçtır, hoşa giden şeyler ise amaçtır. Oysa gerçekte olup bitenler nedir? İnsanlar daha fazla para kazanmak için çalışıyorlar ve bu parayı yine daha fazla para kazanmak için kullanıyorlar; amaç -yani hayattan tat almak- ise, gözden kaçırılıyor. İnsanlar telâş içerisindeler ve daha fazla zamanları olsun diye yeni yeni buluşlar koyuyorlar ortaya. Sonra da kazandıkları zamanı yine yeni zaman kazanmak için koşuş­makla geçiriyorlar ve sonunda o derece tükeniyorlar ki, kazan­mış oldukları zamanı kullanamaz hale geliyorlar. Bir araçlar ağı­na düşmüş bulunuyoruz ve amaçlarımızı gözden kaçırmışız.
Sayfa 224 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
İki insan arasındaki en yakın ilişkiyi dile getiren, aynı zamanda her birinin kişilik bütünlüğünün olduğu gibi korunduğu yaratıcı sevgi...böyle bir sevgi duyabilme yeteneği insan olarak olgunlaşmış olmanın kanıtıdır.
Sayfa 219 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
...açgözlülük dipsiz bir kuyudur ve onu tatmin ederek rahata kavuşma umudu bir seraptan başka bir şey değildir.
Sayfa 216 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Kulağımıza gelen her sesi ve herkesi dinleriz, ama kendi sesimize kulak vermeyiz. Bize dört bir yandan saldıran fikirler ve kanıların gürültüsü içinde yaşıyoruz her an: Filmler, gazeteler, radyo, boş gevezelikler... Kendi sesimize hiçbir zaman kulak vermemek için bilinçli bir plan hazırlamış olsaydık, bundan iyisini yapamazdık.
Sayfa 191 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.