Ergenliğin Tutkusu

Talat Parman
Ya ergenler? Bir batılı deyim vardır ve kimseye, hiçbir ülkeye ait olmayan topraklar için kullanılır: "No man's land." Ben ise ergenler için "no land's man/woman" deyimini kullanacağım yani toprağı yeri olmayanlar.
Sayfa 19 - YKYKitabı okuyor
Takıntılar ve sanrılar bireysel mitlerdir dersek çok mu ileri gitmiş oluruz?
Sayfa 31 - YKYKitabı okuyor
Reklam
Konuşmak yitirmektir" der Nietzsche. Çocuk konuştuğunda ne yitirmektedir? Elbette anne memesini ve çocuksu cıvıldaşmayı. Aslında yitirilen apaçıklığın (évidence) yaşantısıdır. Sözcüklerden geçen ve kökeni olasılıkla doğumdan sonra anne bedeniyle olan birleşmenin keşfiyle ortaya çıkandır. Ama bu hem bir yitirme yitirilme, hem de bir keşiftir.
Sayfa 32 - YKYKitabı okuyor
Üf, şu laf Yusuf Tekin’e ne yakışırdı :)
"Maarif vekili"ne atfedilen “şu okulları kapatsak ne kolay idare ederiz bu vekaleti" sözünü anımsatırım. Buradaki, gizlenmeye çalışılsa da itiraf edilen arzunun okulları kapatmak olduğu açıktır.
Sayfa 35 - YKYKitabı okuyor
Ancak kimi zaman bazı şeyleri bitirmemek de güzeldir. Bir yazımda öğrenciliğini bitiremeyenlerin okula öğretmen olarak döndüklerini söylemişimdir. Söyleyin bana, haksız mıyım?
Sayfa 53 - YKYKitabı okuyor
“Gidelim buralardan dayanamıyorum, gidelim buralardan unutamıyorum" diyordu Nazan Öncel bir dönem dillerden düşmeyen şarkısında. Evet gidelim dayanamadığımızdan ve unutamayacağımızı da bilerek. Evet, gidelim yaşayabilmek için.
Sayfa 53 - YKYKitabı okuyor
Reklam
Çocukların nereden geldikleri, yani nasıl yapıldıkları Freud'a göre öğrenme dürtüsünün temelini oluşturur.
Sayfa 48 - YKYKitabı okuyor
Anne çocuk arasındaki ilk ilişki beslenme ile, yani meme dolayımıyla kurulur. Beslenme ilk içe alma olarak sonraki tüm benzerleri için bir örnek oluşturur. Şüphesiz o nedenle öğrenmeden söz ederken beslenmeyi anımsatan birçok sözcük ve deyime yer veririz: "Kitabı yalayıp yuttum", "tüm okuduklarımı sindirdim", "su gibi ezberledim".
Sayfa 43 - YKYKitabı okuyor
Öznenin kendi ruhsal aygıtını zorlukla algılaması onda yanılsamalar yaratır ve bunlar hemen her zaman dışarıya, geleceğe, öteye yansıtılırlar. Ölümsüzlük, ödül, her şey ötede, iç ruhsallığımızın kavrayışı bu şekildedir. Bu bir psiko-mitolojidir."
Sayfa 20 - FreudKitabı okudu
“Pediatri servisinde bir psikiyatr-psikanalist olarak çalışmak durumunu sıklıkla aileler içindeki enişte ve yengelerin durumuna benzetirim. Enişte ve yengeler kan bağı olmayan ancak evlilik yoluyla aileye katılan yabancılardır. Ancak onların soy zincirinin oluşmasında, yani çocukların, yeni kuşakların ortaya çıkmasında oynadıkları işlev ise yaşamsaldır. Yaşamsaldır, çünkü enişte ve yengeler aileleri ensestten ve kendi içine kapanarak yok olmaktan korurlar. Çünkü onlar yabancılıklarıyla yani farklılıklarıyla aileyi tamamlarlar. Unutmayalım ki ruhsal yaşam kadar toplumsal yaşamın da olmazsa olmazı farklılıklar ve onların birbirini tamamlamasıdır.”
Sayfa 17 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Alçakgönüllülük ve alçalmak
Alçakgönüllü olmak asla alçalmak demek değil, ötekini alçaltmayan bir gönüle sahip olmak demektir. Ergenler de işte tam da bunu isterler bizden: alçalmadan ve alçaltmadan onlara yardımcı olabilecek bir gönüle sahip olmamızı.
Her seçimin seçilmeyenlerin yasını tutmayı beraberinde getirdiği de unutulmamalıdır.
Sayfa 129Kitabı okudu
Yıldırım aşkının adı üzerinde, aniden gelişmediğini, bireyin toplumsal ve kişisel olarak bunu yapabilmek ve bunu hissedebilmek için hazır olması gerektiği söyler. Öyle ya, yıldırım da durup dururken düşmemekte, belli bir hava durumunu gerektirmektedir. Diğer bir deyişle ancak hazır olanlar aşık olabilir.
Sayfa 109Kitabı okudu
İnsanlar yaşamlarının belli unsurlarını dışsallaştırıyorlarsa bu onları daha iyi sahiplenebilmek, yani ötekilerde yarattıkları tepkilerden yararlanarak farklı bir biçimde içe yansıtma içindir. Yani dışsıllık arzusu aslında daha zengin bir mahremiyet/özdenlik oluşturmayı hedefler.
Tisseron'a göre dışsıllık "Bireyin özel yaşamının bir bölümünün ruhsal ve fiziksel olarak öne çıkarılması eğilimi" demektir.
Resim