Kabil toplumu gibi, cinsellik düzeninin bugünkü şekliyle oluşturulmadığı ve cinsel farklılıkların tüm evreni düzenleyen karşıtlıklar bütününe gömülü olarak kaldığı bir evrende, cinsel atıflar ve eylemler antropolojik ve kozmolojik belirlenimlerle yüklüdür.
Bunları cinsel kategorinin kendi anlamı doğrultusunda düşünürsek derin anlamını yanlış yorumlamaya mahkûm oluruz.Kitabı okudu
ve o gün bugündür erkekler kadınların üstüne çıkmayı sever. Bu şekilde öne geçmişlerdir
Altta ya da üstte, etken ya da edilgen, bu paralel alternatifler cinsel edimi bir tahakküm ilişkisi olarak betimler. /Karş. T. Yacine-Titouh, “Anthropologie de la peur”, aynı yer.Kitabı okudu
Erkeklik, diğer erkeklerin önünde ve onlar için, kadınlığa karşıt olarak ve herşeyden önce kişinin kendi içindeki bir tür dişil korkusu içinde inşa edilmiştir.
Cinsler arasındaki karşıtlık mitsel- ritüel karşıtlıklar dizgesinin bir parçasıdır: yüksek/alçak, alt/üst, kuru/nemli, sıcak/soğuk (arzu içindeki erkek için “kanunu kırmızı”, “tenceresi yanıyor”, “çaydanlığı fokurduyor” denir; kadınlar için ise “ateşi söndürmek”ten, “tazelik katabilmek”ten, “içecek verebilmek”ten bahsedilir), aktif/pasif, hareketli/hareketsiz (cinsel edim, üst kısmı hareket eden ve hareketsiz alt kısmı toprağa sabitlenmiş olan değirmentaşıyla, veya süpürge ile ev arasındaki gelip gitme ilişkisiyle kıyaslanır). Buradan hareketle normal pozisyonun mantıken erkeğin “üstte olduğu” pozisyon olduğu çıkarımı yapılır. Nasıl ki vajina korkutucu ve şeytani niteliğini boş olarak, dahası fallus’un olumsuzlanmış bir tersineçevrimi olarak düşünülmesinden alıyorsa, kadının erkeğin üstünde olduğu aşk pozisyonu da pek çok uygarlıkta açıkça lanetlenmiştir.
Kendilerini alçaltma ve yoksaymaya eğilimli bir toplumsallaşma uğruna boyun eğidirilen kadınlar, feragat, teslim ve sessizlik gibi olumsuz erdemler öğrenirken, erkekler de mütehakkim temsilin mahkumu, hatta sinsice kurbanıdırlar