Kocası yanında ya, daha ne olsun. Ama yok, arıyor insan. Koca kadın da olsa, doğuracağı gün, yanında olsun istiyor, onu doğuran kadın. Aynı zorluğu yaşamış biri lazım.
Engels’in dediği gibi, aile dediğimiz şey aslında bir mülkiyet meselesi. Mülk edinmeye karşıysak, en başta birbirimiz üzerindeki bu sahiplik rolünü kaldırmalıyız ortadan.
İçinden babasına, yalnız ona yazmak geliyor. Yazmak mı dedi? İçinden yazmak hiç gelmiyor. İçinden sesini duymak geliyor. Sesini duymak mı ? İçinden sesini duymak da gelmiyor, ona dokunmak geliyor. Dokunmak da yetmez... sarılmak. Uzun süre. Bırakmanacasına. Korkuturcasına. Hep öyle kalacakmış gibi. Hiçbir şey söylemeden.
Yazı karakteri çok küçük olduğu için zor okunurken, kişilerin hayatlarına dair çok fazla anı ve detay paylaşması konuyu çok yavaş ilerletiyor. Yan karakterlerin fazla olmaması ve sadece ana karakterlerin hayatı üzerine kurulu bir roman olduğu için konu yavaş ve detaylar ile ilerliyor. Ama bir ebeveynin tutarsızlıkları kendi bencillikleri ve yanlışlarını görmeden küçücük bir kız çocuğu üzerinde kurduğu sağlıksız otorite, hor görme, memnuniyetsizlik sonucu ; mutsuz kendisini beğendirme çabası içine girmiş çocuklar yetiştirdiklerini gayet iyi gösteriyor.