Kurtuluş Savaşı sürecini mahpus olarak geçiren Kâmil Bey, dört duvarlar arasında bocalamış Osmanlı suçlularıyla tanışır. Türk, Rum, Laz, Ermeni hepsi bir alanda kendi hiyerarşik gruplarını oluşturmuşlardır. Yaşanan buhran sürecindeyse bu grup ve kadrolaşmaların hem diğerlerine hem de kendi içlerine dönük yıkıcı, tutucu ve bunaltıcı çatışmaları ortaya çıkar. Kâmil Bey bütün bunlara belirli bir süre alışmaya çalışır. Aile fertleri sürekli ziyaretine gelir. Mahpushanedeki kumar ortamlarına izleyici olarak da olsa girer. Hiyerarşik piramitteki her tabakadan insanla etkileşime girer. Yeri geldiğindeyse bunlarla vuruşur, çatışır. Serinin ilk kitabını okuyan okur, bu kitabın bir geçiş süreci olmadığını, Osmanlı halkı ve aristokrasisinin önce sorgulanıp sonra yargılandığı bir eser olduğunu dikkate almalıdır. Serinin ilk kitabı gibi bunaltı dolu, melankolik, depresif anlar yaşanmaya devam etmektedir lâkin bu da mahpushane ortamının geriliğinden, mevcut gündemin belirsizliğinden kaynaklanmaktadır. Kemal Tahir'in halkın tepkilerini, eleştirilerini direkt yansıtarak ortaya koyduğu ironi, komedi içerikli diyaloglar da azımsanmayacak seviyededir. Kurtuluş Savaşı'nı öyle basit, epik bir seviyede değil, sanki 1922 İstanbul'unda o mahpushanenin içinde yaşıyormuş gibi hissettiriyor. Serinin son kitabına geçmeyi sabırsızlıkla bekleyeceksiniz.