Karanlıklardan gelen lafza-i Celal'in heybeti öntinde tüylerimiz diken diken oldu. Madam Altınyan titreye titreye kolumdan sikarak fisıl fısıl kulağıma: "içeride bir hoca vardır. Okor, püf idor. İnsandir acep? Yoksam evliyadır?" Virjini ağlayarak:
"Bu Müslüman evliyadır. Gâvuruz deyi şimdicek bize çarpar ise?
Kadınların bu korkularını teskin için mavera-yı kabirden işitiliyor gibi şu cevap geldi:
" Korkmayınız gözüm. Korkmayınız. Ne evliyayım. Ne cinim. Ben de zalim haydutlar eline düşmüş sizin gibi beniâdemim.
Madam Altınyan:" Vah zavallicık, bu fatal kuyu içerisine bizden evvel düşmüş insanlar vardır. (Karanlıktaki mechul zata hitaben) Baba efendi, biz bunda bir tnebr içerisinde kalmışız.Nereye gideceğiz bilemoruz. Bize biraz yürek veriniz ki yürüyelim."
Kazan bir para da ne yolda kazanırsan kazan. Sonra otur safayı hatırla ye. Arayıp soran mı var? Abdülhamit zamanında da öyleydi şimdi bulgurcuların vaktinde de böyle oldu. Helal, haram sözü kitaplarda kaldı. Şehrin içinde, dışında hep haydutluk...
Bir takımı yiyor. Bir takımı da yiyenlere ses çıkaramıyor. Sonra memleket batıyor diye bağırışıyorlar. Bir memleket haksızlıktan,hırsızlıktan batar. Bu buradan çalar. O oradan aşırır. Hepsi bir yol tutturmuş,gider. Zavallı günahsız Bekir ile Mustafa eşkıya kurşunuyla vurulur ölür. Biz hep daha iyi günler göreceğiz diye bekleriz. Gün günden daha beter oluruz.