Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

En Eski Etik Sözleri ve Alıntıları

En Eski Etik sözleri ve alıntılarını, en eski Etik kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şu anda etiğe yöneltilen başlıca talep, konunun felsefi olarak araştırılması yoluyla insanda var olan taban tabana zıt iki duygu grubundaki ortak öğeyi bulmak ve böylelikle insanoğluna ikisi arasında bir uzlaşma değil, bir sentez bulmada yardım etmek için elinden geleni yapmasıdır. Bir grupta insanı bireysel amaçlarına yönelik fayda sağlamak için diğer insanlara boyun eğdirmeye iten duygular vardır; diğer gruptaki duygular ise insanları ortak çaba sarf ederek ortak amaçlara ulaşmak için birleşmeye iter: İlk grup insan doğasının temel bir ihtiyacı olan mücadeleye cevap verir; ikinci grup ise aynı oranda temel olan bir eğilimi, birlik arzusunu ve karşılıklı duygudaşlığı temsil eder. Bu iki duygu grubu, elbette, aralarında mücadele etmelidir ama hangi biçimde olursa olsun sentezlerini elde etmenin mutlak bir önemi vardır. Böylesi bir sentez çok gereklidir; çünkü, bugünün bu konuda yerleşik bir kanaate sahip olmayan uygar insanının eylem gücü felç olmuştur.
Sayfa 40 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Etiğin işlevi insanın kusurları üzerinde ısrar edip onu "günahlar" ı yüzünden azarlamak değil, insanın en iyi içgüdülerine hitap ederek olumlu yönde hareket etmektir. Etik onlarsız ne hayvanların ne de insanların toplumlar halinde yaşayabileceği birkaç temel ilkeyi belirler ve açıklar ama sonra bunlardan daha üstün bir şeye başvurur: Sevgi, cesaret, kardeşlik, kendine saygı, kişinin idealleri ile uyumu. İnsana, eğer fiziksel, düşünsel ve duygusal tüm güçlerinin tam bir kullanımını bulabileceği bir yaşam istiyor ise böylesi bir yaşamın diğerlerine saygısızlık yolundan ulaşılabilir olduğu fikrini, ebediyen terk etmesi gerektiğini söyler.
Sayfa 43 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Reklam
Ahlak ilkesinin, başka her şey gibi, "gelişme" ye ve zaman zaman sapmaya maruz kaldığını anlamak için Tanrı'ya insan kurban etmelerden, Decaloque' nin, "dişe diş, kana kan", ilkesinden, işkenceler ve infazlardan söz etme ve bu "ahlak" ı Bodhissatvalar tarafından vaaz edilen yaşayan her şeye yönelik derin saygı ile ve ilk Hıristiyanların öğrettiği kötülüklerin bağışlanması ile karşılaştırmak yeterlidir.
Sayfa 56 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Yalıtılmış bir varlık olarak insan kavramı, sonradan uygarlığın getirdiği bir sonuçtur; toplumdan çekilen insanlar hakkındaki doğu efsanelerinin bir sonucudur. İlkel bir insana yalıtılmış hayat o kadar tuhaf, doğanın olağan gidişatının o kadar dışında gelir ki bir kaplanın, bir porsuğun, bir kır faresinin münzevi bir yaşam sürdüğünü gördüğünde ya da hatta tek başına duran bir ağaç dikkatini çektiğinde, ilkel insan bu garip olayı açıklamak için bir efsane yaratır. Toplumlar halinde yaşamak için efsane üretmez ama her inziva durumu için bir efsanesi vardır.
Sayfa 80 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Ama bu yaşam biçiminde ilkel insan, "ben" ini toplumsal olan "biz" ile özdeşleştirmeye alışmak zorundaydı. Bu yolla ahlakın temellerini atıyordu. Kabilesini onun yalnızca bir parçasını - hem önemli bir parçasını da değil- oluşturduğu bir şey olarak düşünmeye alışıyordu; zira hemcinslerinin katı, tehdit edici doğa karşısında, kabilenin bir üyesi olmaktan vazgeçtiklerinde tek başlarına ne kadar önemsiz olduklarını görüyordu. Bu düşünceler nedeniyle isteklerini başkalarının istekleri ile sınırlama alışkanlığını ediniyordu ki bu, tüm ahlakın başlıca kaynağını teşkil eder.
Sayfa 85 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
"Hayatın tüm canlı varlıklarının bilincinde olmadan peşinde koştukları amaç, mutluluktur," diye öğretti Epiküros, (Ona "nemnuniyet verici" de denebilir) "çünkü canlılar doğar doğmaz, tatmini arzularlar ve acı çekmeye karşı direnişler." Aklın bununla hiçbir ilgisi yoktur: Bizatihi doğa onları bu doğrultuda yönlendirir. Bu durumda akıl ve duygu harmanlanır ve akıl duyguya tabidir. Kısacası mutlu bir hayatın özü ve amacı -temel ve doğal iyilik- hazdır". Erdem ancak bu iyiliğe götürüyorsa arzu edilirdir ve felsefe akıl yürütme yoluyla mutlu bir hayat veren enerjidir.
Sayfa 124 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Reklam
Hıristiyanlık ve Budizm'in tüm önceki dinlerden ayrıldıkları temel nokta, bu iki dinin insanların tabi olması gerektiği acımasız, intikamcı Tanrılar yerine, -insanları korkutmak için değil, onlara örnek olması için- bir ideal insan-Tanrı, öne sürmeleriydi.
Sayfa 139 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Hıristiyan kilisesi aynı zamanda "Pagan antikite" nin Hıristiyanlarca incelenmesini engellemek için tüm gücünü kullanıyordu. O zamana dair tek bilgi kaynağı olan Eski Yunanistan'ın anıtları ve el yazmaları imha edilmekteydi; zira Kilise onlarda yalnızca şeytanın akla getirdiği "kibir" ve inançsızlık"ı görüyordu. Yasaklama öylesine katıydı ve Hıristiyanlığın genel hoşgörüsüzlük havasına o kadar iyi uyuyordu ki Yunanlı düşünürlerin yazılarının bazısı tamamen yok oldu ve Batı Avrupa'ya sırf araplar tarafından Arapça çevirilerde muhafaza edilmeleri sayesinde ulaştı. Böylece Hıristiyanlık, "Helen bilgeliği" ni gayretle yok ediyordu.
Sayfa 152 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
.. Hutcheson, aslında, Tanrı'nın toplumsal tapınmayı yaratarak insanın toplumsal ihtiyaçlarını giderdiğini gördü. Kuşku yok ki din, diğer herhangi toplumsal bir kurum gibi, bir idealin yaratılmasına yardım eder. Ama ahlak üzerine yazan çeşitli kişilerin işaret ettiği gibi, toplumsal ahlaktaki başrolü ideallerden çok toplumsal hayatın gündelik alışkanlıkları oynar. Dolayısıyla Hıristiyan ve Budist azizler su götürmez şekilde model olarak ve bir ölçüye kadar ahlak hayatı için canlandırıcı olarak işlev görürler ama unutmamalıyız ki insanların çoğunluğunun hayatlarında onları taklit etmemek için geçerli bir mazeretleri vardı: "Eh, biz aziz değiliz!" Dinin toplumsal etkisine gelince, başka toplumsal kurumlarını ve hayatın gündelik rutininin dini öğretilerinden daha güçlü olduğu ortaya çıkmıştır.
Sayfa 196 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Benzer olarak eğer aklımız, dostluk, cömertlik güçlü bir şekilde gelişmiş olsaydı adalete ihtiyaç olmazdı. "Zaten en güçlü eğilim ile benim mutluluğumu gözetmeye istekli olduğunu bildiğimde, başkasını neden bir davranış ya da bir söz ile bağlayayım ki? Neden komşumun tarlası ile benimki arasına sınır işaretleri koyayım ki?" VS. (S. 223)Genel olarak, ne kadar fazla karşılıklı iyilikseverlik olursa, adalete o kadar az ihtiyaç olur. Ama insan toplumu gerçekle idealden çok uzak bir orta hal sergilediği için insan, mülkiyet ve adalet kavramına ihtiyaç duyar. Buradan açıkça görülür ki adalet fikri, kendisini Hume'a temel olarak mülkiyet haklarını korumak için yapılan bir arazi pazarlığı kılığında sunmuştur;hiç de daha geniş olan eşitlik anlamında değil.
Sayfa 223 - Öteki Yayınevi, 2016Kitabı okudu
147 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.