grandet baba, kendi babamı hatırlattığı için okurken fenaliklar geçirmeme sebep olmuş balzac kitabı.
hep kısa ve öz yazan yazarları övdüm, biraz da balzac gibi kısa bir hikayeyi uzun uzun anlatan yazarları öveyim. kitap klasik bir balzac kitabı, mekanları ve insanları uzun uzun olayları kısaca anlatıyor. okurken gözünüzde canlandırmayı seven biriyseniz bu kitabı da sevmemeniz mümkün değil bence.
gelelim bahtsız eugenie'e. babasıyla olan ilişkisinde kendimi buldum, "normal" yaşamın nasıl olduğunu bilmediğinden anlayana kadar babasını çok seviyor. saf bir aşk ile karşılaşmasıyla hayatın gerçeklerini fark ediyor. aslında babasını kitabın sonuna kadar seviyor tabii ama acılarının da büyük sebebi oluyor bu adam.
kuzeni charles ise tam bir klasik şımarık bebe. kapitalizmin ve şerefsizliğin kölesi olmaya dünden hazırdı zaten.
kitapta az da olsa bir ilahi adalet görüyoruz. herkesin peşinden koştuğu miras kimseye kalmıyor. charles para için aşkından vazgeçerken aslında daha da çok paradan vazgeçtiğini öğreniyor. gerçi eugenie'in sonunu bilmiyoruz, ucu açık bırakılmış. tahmin etmek zor değil ama.
olan gariban madame grandet'ye oldu bence. sefalet içinde süren bir yaşam. muhtemelen yaşamında tek sevdiği insan olan kızının mutluluğunu göremeden gitmesi... çok üzücü.