"Ben"lik bir kitap.
Herkesin tutturduğu bir "ben"i var içinde.
"Beni görsünler, beni bilsinler, beni övsünler, en çok ben acı çektim, en derin yara ben de, en acı şeyleri ben yaşadım"
Hep ben, ben, ben.
Peki "ben" kimdir?
Size biri "ben"i göster dediği zaman neyi gösterirsiniz? Kolunuz kopsa, kolum koptu dersiniz. Bacağınız olmasa, bacağım gitti dersiniz. Kalp dursa, zihin sussa, yine kalp durdu ve zihin sustu denir. Hiçbir zaman ne olursa olsun o "ben" gösterilemez.
Yazdığınız kitap karakterinin, siz bir bankta oturup sıkılıyorken bir anda yanınıza gelip sohbet ettiğini ve size "söylesene, sen kimsin" dediğini varsayalım.. Siz cevap veremeyince ve gerçekte 'ben' kelimesinin muhatabını bulamayınca sizi evine davet edip ders vereceğini söylemesi... İnsan kendinde veya bir başkasında kusur aramaktan gerçek beni tanıyamaz ve insanın en az tanıdığı kişi kendi benliğidir. En son kendimizi tanırız, binlerce yara aldıktan ve her yerimiz yara bere olduktan sonra. Ve belki de ayağa kalkacak hâlimiz kalmadıktan sonra. Zihin çok karmaşıktır. En az kendini tanır fakat en çok kendine kızar. En çok kendinden memnuniyetsizlik duyar. Fakat değişmek de istemez. Kendimizi anlamak konusunda derin bir yorgunluğumuz mevcut.. Değişik bir konusu var kitabın. İlgi çekici türden. Benim çok hoşuma gitti. Okuyacaklara keyifli okumalar.