Gölgen ey Dilnya kutuptan orta denize dek, Süzülür şimdi sessiz, Ay'ın usulca ışıyan yüzünde. Sarsılmaz bir sükunetten oluşan Tek renkli pürüzsüz bir eğri çizgi halinde
Bu öykünün ilginçliği nerede? Büyük ölçüde, kıvrak zekânın "ineklemeye” (özellikle de öğretmenin dayattığı sıkıcı çabaya) karşı zaferinden doğar bu çekicilik. Aynı zamanda, matematikçilerin “zarif” bir çözüm dediği şeyin de bir tür simgesidir.
Başka alanlardaki gibi matematikte de önemli olanın sadece yanıtı bulmak değil, yanıtın nasıl bulunduğu olduğunu çarpıcı biçimde bize gösterir. (Eski bir şarkıda dendiği gibi: “Ne yaptığın değil, onu nasıl yaptığındır, sonuca götüren.”) Sherlock Holmes gizemli bir olayı çözdüğünde de bizi öyküye bağlayan, onu çözmüş olması değil, bunu nasıl yaptığıdır.
Matematikte de durum aynen böyledir. Birden yüze kadar sayıları kim olursa olsun toplayıp sonucunu bulabilir. Oysa Gauss sonucu, onları toplamadan elde etmişti.
Ne biçim adamlardır o şairler ki, Jüpiter'den insan gibi bir varhkmışçasına söz edebilirler de, topaç gibi dönen dev bir metan ve amonyak küresi olduğunu hiç söylemezler.
Einstein’ın acı acı gülen özdeyişleri ve aforizmaları, akla gelebilecek her türlü inanç ve kanıyı desteklemek üzere, adeta cımbızla seçilip bağlam-içi veya bağlam-dışı olarak uluorta kullanılır oldu (hâlâ da böyledir): “Tanrının evrenle kumar oynayacağına [zar atacağına] inanamam.” (kuantum kuramının getirdiği olasılığa dayalı yorum için); “Rabbimiz ince fikirlidir, ama cin fikirli değildir.”; “Bilimsiz din kör, dinsiz bilim topaldır.” gibi.