Devletin ve devlet makamlarının mevcut oluşlarının
sebebi, kişi ve bazı kurumlarla gene bazı sosyal sınıflara
gelir kaynağı olmak değildir. Devletin vazifesi, kendisine
düşen işleri görmektir. Fakat bu görev ancak devletin bu
işleri yapabilecek yetenek ve enerjisine sahip iyi ve cesur
adamları yetiştirmek, işlerin başına getirebilmesi ile
mümkündür. Hükümetleri bazı sınıf ve kişilere çıkar ve
kaynak sağlamaktan ibaret bulunan, halkının yeteneklerini değerlendiremeyen devletler buhran ve tehlikelere düşecektir.
Bir milleti millet yapan dilidir. Dil, milletin kültürünün temelidir. Bir ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da zaman içinde yitirir.
Dili korumakla vatanı korumak aynı şeydir. Çünkü
dil, vatan kadar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar azizdir. Dil olmayınca millet olmaz, soy sop, kök gövde olmaz.
Milli kültürün baş unsuru dildir. Dil ve kültür birliği; duygu ve gönül beraberliği, şevk, heyecan ve ruh bütünlüğü
sağlar. Bir insan her türlü bilgi ve öğretiyi en iyi, en hızlı
ve en rahat biçimde kendi diliyle öğrenebilir.
imparatorluk sevdalısı devletler iki şeyin peşinde koşarlar. Bunun biri emperyalizm, diğert misyonerliktir.
Misyonerlik, sömürgeleştirmenin ayaklarından biridir,
amacı
da kültürel soykırımdır.
İnsanlar hayatlarını ancak inandıkları şeylerin uğruna feda ederler. İnsanoğlunun yeryüzü macerasında
Onurlu bir toplum için özgürlük ve bir parça toprak uğruna yaşamlarını hiçe saymalarını, geçen binlerce yıl değiştirememiş ve eskiltememiştir.
İnsanın ekmekten sonra ihtiyacı şerefidir. Şerefiniz
kaybolduğu zaman neyiniz kalmıştır ki! Bir toplum başka
bir toplumun, bir insan başka bir insanın efendisi olamaz. Özgür olmayan kişi ve ulusun yaşamı kötürüm ve
ölümcüldür: başkaları adına ömrünü geçirmekten öte bir
şey değildir. Hem sonra, özgürlük ve bağımsızlık neyin .
karşılığına kaybedilmiş veya başkasına vermiştir? Ne zamana kadar?
Apaçi atasözünde olduğu gibi:
Nereye kadar? İnsan Yaşamının garanti süresi var mı?
Aptallar yaşam ve ölüm için uzağa bakarlar. Her ikisi
de yanıbaşlarındadır. Özgür ve erdemli olmaktan öte bir şey yoktur
şey yoktur.
Önder, idealleri uğruna hiçbir şahsı kaygı taşımadan doğanın kaçınılmaz hükmü olan ölümü göze alır. Bununla da kalmaz yüz binler ve milyonlarca insana da tarif ettiği amaç uğruna ölümü göze aldırır. Devlet veya bir özel kuruluşun istersen en başındaki olsun, o dedi diye, sırf söyleyenin uğruna kimse ölür mü?
İşte hiyerarşik bir yönetici ile önder farkı bu denli büyüktür. Üstelik bu örnekte, yönetimdekine, önce ölümü sen bir göze al, görelim de denilmemiştir.
Korku cesaretin düşmanıdır. Kendini koruma içgüdüsüyle geliştirilmiş bir duygudur. Korku içinde yaşayan insan asla özgür değildir.
KELEBEK OK YAY ALMIŞ DAĞΑ ÇIKMIŞ
ASLANLAR ÜRKÜTMÜŞ!....
1889-1909 arasındaki on yılda, Ermeniler, büyük bölümü Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da: yirmi altısı 1895 yılında olmak üzere, 32 isyan ve olay çıkardılar.
1895 Ekim'indeki Trabzon isyanında hadiseler aşama aşama çığrından çıktı. Zamanın Trabzon Valisi, tedbirsizlik ve bölgedeki devlet güçlerinin zayıflığı sebebiyle, bir türlü önü alınamayan olayları defalarca İstanbul'daki hûkümete bildirdi: yardım talep etti. İstanbul'dan her defasında, "Durumu idare-i maslahat ediniz" telgrafını aldı.
Hareket kontrol edilemez duruma gelince de. bunalmış olan vali gözünü karartıp, şu telgrafı İstanbul'a çekti: "İdare gitti, maslahat elimizde kaldı."
Türk evladının savaşma meziyeti bir İngiliz gazetecinin gözünden
Dönemin ünlü İngiliz gazetecisi Asmet Bartlet'ten:
Çanakkale Savaşı devler ülkesinde, devler savaşıdır. Savunulan Vatanın Öz topraklarıdır. Ve bu toprakları ülkenin Öz çocukları olan Devler savunmuştur.