Erken ölümler hüzünlüdür.
Hastalıklar üzücüdür.
Çok sevdiğiniz birinin ellerinizin arasından kayıp giderken hiçbir şey yapamamak mahvedicidir.
Çocukların anne babasından önce ölmesi ise kıyamettir.
Kitap insanı ordan oraya atıp savuruyor, sonra yetmiyor, tırnaklarınızı kerpetenle çekiyor, yaralarınıza tuz basıyor, buz gibi bir havada ciğerlerinize kristal parçaları batırıyor, paslı bir çiviye basmışsınız gibi acıyı iç organlarınızda hissettiriyor.
bazı kitaplar vardır, okursunuz ve şu an hayatta neyi kaçırdığınızı anlatır. Bu bazen özgürlük olur, bazen arkadaşların varlığı bazen ailenin bazen de nefes alabilmenin... Bu kitapta ölüme yakınken ve kaç gün daha yaşayacağınızı bilmiyorken her günün ne kadar da değerli olduğunu hatırlatıyor.
Kanser ya da herhangi bir kronik hastalığa sahip insanla sağlıklı bir insan gerçekte aynı dünyada ve aynı zamanda yaşamıyor. Her ne kadar biz öyle sansak da öyle değil. Çevrenizdeki her şey kumdan inşaa edilmiş bir şehir gibi bir yağmurla tarumar olabiliyor. Aciller, poliklinikler, tahliller, yatışlar, nüksetmeler, ilaçların yan etkileri, hayat akarken sizin evden çıkamamanız sadece kaçırdığınız şeylerden bazıları…
Kitap bir gencin umudunu, umutsuzluğunu, aşkını, anne babasının sevgisini, hüznünü o kadar sade bir şekilde anlatmış ki hazel ile oturup özdeşleşebiliyorsunuz.