Her insanın zevahir hayatının altında bir de gizli kalan ve sırf kendi hilkatı ve ruhuyla yaşadığı büsbütün mahrem bir ömrü vardır ki bu hayat içimizde kendi üstüne kapanmış olan bir âlemin mahsulüdür. Yabancılar bunu seçemez ve göremezler ve talihin bütün engellerine rağmen, bu gizli ve mahrem hayatın insanı kısmen olsun tatmin etmesi mukadderdir. Çünkü günlerle gecelerimizin her saniyesinde bizi durmadan usul ile ve şiddetle kaderimize doğru iten, sürükleyen kuvvet kendi kendimiziz. Bu kör talihimizi nasıl hiç sevmemiş olabilir ve ondan nasıl hiç kâm almamış olabiliriz ki onu kısmen de yaratan kendi zevkimizdir. Talihimiz demek kısmen kendimiz demek ve kaderimizin tahakkuku demek de benliğimizin inkişafı demektir.
Aleyhimizde verilen hükümlerin sebepleri çok kere bizim kusurlarımız değil, bize bakanların görüslerini bulandıran kendi hisleri, acizleri ve öfkeleridir.
Başkaları daima, kendi hesaplarına uygun görüşlerine inanarak bizi kendimize göre değil, kendilerine göre muhakeme ederler ve çok kere hakkımızda erdikleri kanaatlerin bizim hakikatimizle hiçbir münasebeti kalmaz.
Kimse göründüğü gibi değildir. Fakat kimse görünmediği ve kendi olduğunu sandığı gibi de değildir. Kimse bizi kendimizin olduğumuzu sandığımız gibi göremez.