Fars Gönderileri

Fars kitaplarını, Fars sözleri ve alıntılarını, Fars yazarlarını, Fars yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...geçmişimizi şimdi kendimize kalkan yapıyoruz.
...bazen bir yolculuk da temizleyici bir etki yaratır.
Reklam
Her yer zevksizlikle ve zevksizlik düşkünleriyle dolu. Sinsice yayılan bir zevksizlik bu ve kendini her şeye bulaştıran bir hastalık. Ve gerçekten sonsuz bir tutulma örneği. Kimse bu büyük parodinin farkında değil. Büyük parodi, diyorum. Büyük grotesk bir tiyatro. Bir nem dalgası gibi her şeye bulaşıyor. En zengin evlerden geçerek en fakir evlerin perdelerine siniyor, yerdeki yapay ahşap görünümlü laminant parkelerde kendini gösteriyor, büfelerdeki on sekizinci yüzyıl özentisi, hangi geçmişe ait olduğu belli olmayan Çin malı porselenlerde yansıyor, kaldırımların yamuk yumuk taşlarında delikler açarak bütün bir ülkeyi sarıyor ve iyi olan, zevk sahibi olan her şey sahtesiyle yer değiştiriyor. Tuğla görünümlü, plastik kaplamalı duvarlara karşı oturulup kristal süsü verilmiş cam bardaklarda içkiler yudumlanıyor ve rezervasyonsuz gidilemeyen restoranlarda yemeğin tabağına küçük bir servet ödenerek zevk sahibi olunuyor.
Sayfa 19 - Can YayınlarıKitabı okudu
Tiyatro koca bir farsa dönüştü, dedim kendi kendime. Bu kumpanya, oynadığımız drama ve yolculuğun kendisi ve bu ülke kocaman bir farstan başka bir şey değil. Saçmalıklar ve budalalıklar bütünü. Var olan her şey budalalık. İnsanlar topluca tiyatroda bir gerçeğin, henüz keşfedilmemiş bir gücün varlığına inanmak istiyorlar.
Önce çevremizde tutunabileceğimiz yakınlarımıza koşarız, ama onlar bizdeki son yaşam gücünü de yok etmekte kararlıdırlar. Sonra mekân değiştirme, şehir ve ülke değiştirme fikrine saplanırız. Ama bu düşünce de bizi zayıflatır. Toplumun bir parçası olmak dayanılmaz hale gelir ve özkıyım tek çıkar yol olarak görülür. Özkıyım meselesi asla yeterince önemsenmedi ve anlaşılamadı. Özgür insanın elinde kalan, yadsınamaz bir edim olarak hâlâ ışıldıyor. Sonunda bunu gerçekleştirenler, bu itici gücü kendinde bulanlar, başkalarının topluca püskürttüğü ve çekilmez kıldığı yaşam bütününü, özkıyımcının omuzlarına bir seferde yüklediklerinde, özkıyım gerçekleşir. İğrenç işbirliği her zaman gündemde kalacak ve özgür insanları, ellerinde kalan tek özgürlükle baş başa bırakacak. Bunun ötesinde bir şey hayal etmek olanaksız. Bu çıldırtıcı dünyanın ve katılaşmış düzenbazlıkların belki de tek olumlu sonucu bu. Ve bunu görmek daha da acı verici. Ama berraklıkla bunu görebilen pek az insan oldu, yazık!
İkimiz de madenler ve yer altı konusunda dayanışma içindeyiz. İkimiz de Heinrich von Ofterdingen'i tanıyoruz ve yer altını tercih ediyoruz. Yer altı, demişti Mimar, sanıldığının tersine ölümle anılmamalı. Ölüm olgusu yer üstünde anlamlıdır. Yaşamsa yer altında anlam kazanır.
Reklam
Okuduklarıyla baş başa kalmalı insan. Rahat bırakılmalı. Ta ki, iki taraf da birbirine dost elini uzatıncaya kadar. Başka kitaplar da oldu elbet, Wilhelm Meister, Tonio Kröger ve Törless, ama hiçbiri aynı etkiyi bırakmadı bende, biri hariç, Jakop von Gunten. O başka bir gerçekliğe taşıdı kendini. İkisini öbürlerinden ayırıyorum, ikisi de köprünün iki yakasını temsil ediyor benim için.
Hayal gücünü akla üstün tuttuklarında, Pascal'in karikatürü gelir hemen gözümün önüne. Dünyevi işlerin boşunalığı ve acılar üzerine kurulmuş bir yaşamdan söz ettiklerinde Schopenhauer'ın köpeği konuşuyor sanırsın. Hepsi nihilisttir, ama gizliden gizliye Tanrı'ya dualar okurlar. Bu nihilizm, sonunda ne felsefi düzeyde bir umursamazlığa ne de ruhsal dinginliğin mutluluğuna varır; asıl yeteneksizliklerinin ifadesidir bu, yalnızca nihilist olmak onlara yeter. Düşünce olmadan, mutlak bir yargıları olmadan yaşarlar ve asla berrak değildirler. Berrak düşünceler ortaya koymaktan yoksundurlar. Bir kere okumazlar, diye düşündüm. Okumadıklarını ilk kez anladığımda, okurmuş gibi yapıyorlar, demiştim kendi kendime. Biri mutlak okunması gereken bir yapıttan konu açtığı zaman, isyan ederler. Sonra kazayla yapıta ulaşsalar bile, hemen uykuları gelir, bunu da öyle sevimli söylerler ki sizden anlayış beklerler. İğrençtir bu.
Kendimi eve kapattığımda ve gerçek düşünceden yoksun bıraktığımda, duyguların bana dayattığı tek şey intihar düşüncesiydi. İntihar, duygu boğuntusunun en önemli sunusudur. İntihar, duygu devletinin onurlu bir ödülüdür. Düşünce yokluğu ölümü çağırır
Oysa ne kadar kararlı olursak olalım duygusallık depremine dayanamaz ve yıkılırız. Kişiliğimizin en güçlü yanlarını, kararlılığımızı, düşünsel zenginliğimizi bu gözyaşları için feda ederiz. Duygu sahneleri yaşamla olan temel uzlaşmazlığımızın kırıldığı sahnelerdir ve her türlü uzlaşıyı bize dayatırlar, diye düşündüm.
Reklam
Çok mutsuz olmamak için çok mutlu olmayı reddettiğini ve kendini mutlak bir hiçliğe bıraktığını düşündüm ve onu artık daha iyi anladığımı, düşünce bilimlerinde ve sanatlarında kendini kurtarışının izlerini bir çırpıda görebildiğimi düşündüm.
İnsanın on yedisinde keşfettiği bir duygu, yaşam boyu onu peşinden sürükleyecek bir güç verir ona. Bu güç, onun güçsüzlüğünü doğursa da.
Mutluluklardan ve acılardan sıyrılmış bir ruha sahipmiş gibi davranıp aslında başkalarına dayatılan, bütünüyle onlar tarafından biçimlendirilen bir yaşantının içindeyim.
Okumalarım, izlemelerim, kitaplara yaklaşmalarım, sessizliği seçişim, insanlarla konuşmalarım, gezintilerim, yolculuklardan vazgeçişim, hepsi kısa sürede birer rastlantıya dönüştü.
Hep böyle olmuştur. Siz uzakta ve bilinmezlikler içinde bir yaşam sürdüğünüzü düşünürsünüz, ama gerçekte küçük ve çevrelenmiş bir dünyanın içindesinizdir.
99 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.