Sultan I. Ahmed'den sonra, şehzade katli, birkaç istisna dışında uygulanmadı. Tabii tedbir olarak şehzadeler sarayda, göz önünde tutuldu. Sancağa çıkarılmadılar. Yeni usule göre, taht boşaldığında hanedanın "ekber ve erşed"(büyük ve akıl sağlığı yerine) mensubu tahta oturacaktı.
Ne var ki, yeni sistem, öldürülme korkusu içinde sarayda yaşayan bazı şehzadeleri "sinir hastası" yaptı. Bazıları sancağa çıkarılmadıklarından dolayı, devlet yönetmeyi öğrenemeden tahta geçti. Böylece "yetkin" padişahlar dönemi kapanmış oldu. Devlet zayıflama sürecine girdi.
Avusturya elçisi Busbecq, İslâmiyet'in Osmanlı hanedanı sayesinde ayakta durduğunu, hanedan yıkılırsa dinin de yıkılacağını, din ve devletin selâmetinin evlâttan daha mühim görüldüğünü söylüyor.
Ülkemizde, Çocuk Kalbi adlı eseriyle tanınan İtalyan yazar Edmondo De Amicis, İstanbul ve Türkiye gezilerini anlattığı Costantinopoli adlı eserinde şöyle yazıyor: "İstanbul'da, sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür."
Orman içlerine kadar villaların inşa edildiği, şehirlerin giderek betonlaştığı bir dönemde, insanın "Keşke yeniden 'kaçık' hale gelsek" diyesi geliyor.