Ne kadar ürkütücü ne kadar dehşet verici bir kitap!
Kitap genel hatlarıyla Hasan Sabbah'ın Alamut Kalesinde yetiştirdiği fedaileri kendisine cennetin anahtarı verildiğini vaat etmesi, bunu ispat için de kalenin arka bahçesinde köle pazarlarından aldığı kızlarla, mumları, fenerleri kullanarak kandırmasına yer veriyor.
İşin bana garip gelen kısmı, kaledekilerin Kur'an okuyup, Hz. Muhammed'in gelecek son peygamber olduğunu bilmelerine rağmen Hasan Sabbah'ın kendini peygamber ilan etmesine de körü körüne inanmaları. Beş vakit namaz kılmaları ama Hasan Sabbah'ı Hz. Muhammed'den de üstün görebilecek hale gelmeleri. Tek bir kişiye sorgusuz sualsiz itaat etmeleri ve ağzından çıkan her lafa inanmaları.
Kalenin temel prensipleri, sorgulamamak, Hasan Sabah'ı eleştirmemek, söylenilenin doğru olduğuna şüphe etmeden inanmak. Kısaca insanlar bir robot haline getiriliyor.
Çoğu karakterin kurgu olmasına rağmen, benzer kişilerin benzer şeyleri uzun zaman önce yaşamış olması etkileyici. Ayrıca klasik tarih kitaplarında gördüğümüz tek anlatıcılı yönteme başvurulmamış olması kitabı güzel kılan bir detay.
Hasan Sabbah'ın Alamutu nasıl elde ettiğiyle, inancıyla ve planlarıyla ilgili sayfalarca konuştuğu kısımlar ise bana göre kitabın çekilmez kısımlarındandı. Atladığım bölümler olduğunu söyleyebilirim.
Hasan Sabbahlar günümüzde de hala var belki cennet vaat etmiyorlar ama farklı yöntemlerle insanları etraflarına toplamayı başarıyorlar. Bu açıdan da kitap güzel mesajlar veriyor. Müslüman olmayandan değil, Müslümanlığı kullananlardan korkmak gerekiyor.