Zamansız Eserler 18

Felâtun Bey ile Râkım Efendi

Ahmet Mithat Efendi
"İnsanlığın yapısı gereği, insan kendi mutluluğundanyalnız kendisinin haberdar olmasına kanaat etmez. Herkes duysunister. Hatta bir adam kendi kendine mesut değilse dahi, halkı kendi saadet haline inandırmak için hilekârlığa ve yalancılığabile başvurur.”
168 sayfa · İlk Yayın Tarihi: 1875
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

208 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Felatun Bey, alafranga özentisi bir babanın elinde büyümüş, Râkım efendi ise babasının vefatından sonra kendi parasını canını dişine takarak kazanan iki yakın arkadaştır. Felatun Bey şık giyim, gezme tozma ve kadınların peşinde Batı özentisi ile baba parasını yerken Rakım Efendim ise çalışkan, kendini en güzel şekilde yetiştirmiş Doğu ve Batı kültürünü benimsemiş biridir. Bu iki arkadaşın yaşam şekillerini okurken Doğu ve Batı kültürü arasındaki farklılıkları da incelemiş oluyoruz. Yer yer mizahi anlatımı ile keyifli bir konuya sahip bu eser Batılılaşma eşiğindeki toplum yapısını züppe bir tiple gözler önüne seriyor.
Felatun Bey ile Rakım Efendi
Felatun Bey ile Rakım EfendiAhmet Mithat Efendi · Kızıl Panda Yayıncılık · 202125,8bin okunma
172 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Hiç ara vermeden soluk soluğa okuduğum bir kitap oldu.Eserin dili ve üslubu dönemin entelektüel birikiminini yansıtan bir özelliğe sahipti.Felatun bey ve Râkım Efendi gibi iki zıt karakterin hayatlarını,dünya görüşlerini karşılaştırarak toplumun değerleri ve bireysel sorumluluklar üzerine derin bir düşünme fırsatı buldum.Canan’ın Râkım Efendi’ye olan sevgisi, romanda bir nevi ideal aşkın, gerçek sevginin temsilidir. İkisi arasındaki aşk, hiçbir zaman bencilce değil, her zaman samimi ve içten bir bağlılıkla şekillendi.(Canan'a aşık olmamak elde değil)Râkım Efendi,dönemin Osmanlı toplumunun geleneksel değerlerine sadık kalmaya çalışan, içsel dünyası güçlü ve ahlaki değerlere sahip bir karakter olarak karşımıza çıkıyor ama o, sadece bir birey olarak kendini değil, aynı zamanda bir düşünce tarzını, ahlaki ve kültürel değerleri temsil eder. Râkım Efendi’nin içsel gücü, sadakati, derinliği ve doğruyu savunması karşımıza örnek alınası bir karakter çıkarıyor...
Felâtun Bey ile Râkım Efendi
Felâtun Bey ile Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202425,8bin okunma
Boynuz Kulağı Geçmiş Aslan Bey:')
180 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın selefi olarak Ahmet Mithat Efendi’nin Pîr’liğini yaptığı bu gelenek, bilmem övgüye ihtiyaç duyar mıdır? Zira ehli için işaret, malumatın kendisidir. Öyleyse biz de, mübalağa
Felâtun Bey ile Râkım Efendi
Felâtun Bey ile Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202425,8bin okunma
200 syf.
8/10 puan verdi
·
26 saatte okudu
Bu romanı okurken içimde hem hafif bir tebessüm hem de derin bir sorgulama oldu. Çünkü bu sadece iki karakterin değil, aslında iki farklı dünya görüşünün, iki ayrı hayat tarzının çatışması gibi. Ve
Felatun Bey ile Rakım Efendi
Felatun Bey ile Rakım EfendiAhmet Mithat Efendi · Dergah Yayınları · 201425,8bin okunma
240 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Batılılaşmanın iki farklı yüzünü göstererek, dönemin sosyal yapısına eleştirel bir bakış sunuyor. Ahmet Mithat Efendi, bu eserinde yüzeysel Batılılaşma ile özümseyerek ilerleyen Batılılaşma arasındaki farkları okuyucuya göstermeye çalışmış. Çalışkanlık, eğitim ve kişisel gelişimin önemli değerler olduğunu, Felâtun Bey gibi boş, gösterişçi bir yaşam sürenleri toplum içinde başarısız olduğunu, Râkım Efendi gibi çalışkan ve kendini geliştirenleri ise ilerleyip saygı kazandığı gibi iki farklı karakter üzerinden biz okurlara mesajlar veriyor. Bu yönüyle kitap, hem eğitici hem de düşündürücü bir eser diyebiliriz. Yer yer eski kelimeler olsa da gayet akıcı ve sürükleyici bir ese.
Felatun Bey ile Rakım Efendi
Felatun Bey ile Rakım EfendiAhmet Mithat Efendi · Koridor Yayıncılık · 202025,8bin okunma
172 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Alaturka dünyasına mensup olan insanlar alafranga dünyaya açılıp onunla tanışınca ne yapacak? Büyüsü ve şaşasına kapılıp gözü mü dönecek, yoksa alafranga kültür ve yaşam biçimini alaturka'nın yanına koyup iki dünyalı mı olacak? Kitap iki karakter üzerinden bu iki eğilimin örneklerini vermektedir. Alaturka denilince ne anlamalı, sadece Türk kültürünü mü? Elbette hayır. Osmanlı Türkünün üzerinde İslam medeniyeti, arap ve iran kültürünün kendi Türk öz benliğiyle harmanlanmış ve kaç asırdır üzerinde bulunduğu medeniyet ve anlayışın adıdır. Alafranga ise Fransızların bayraktarlığını yaptığı Batı medeniyetinin, yaşayış ve anlayışının adidir. İki dünya arasındaki uçurum git gide küçüldü ve bugün globalleşme ile bir dünya medeniyeti olma yolunu tutmuş bulunmaktayız. İki medeniyetin Türkiye üzerinde dalganın kayaya çarpması gibi kavuşması zaman kesitine güzel bir örnek bu kitap.
Felâtun Bey ile Râkım Efendi
Felâtun Bey ile Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202425,8bin okunma
172 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Kitabın ismi bence Rakım Efendi ve Félatun Bey olsa daha iyi olabilirmiş. Hikaye daha çok Râkım Efendi üzerinden anlatılıp Felâtun Bey karşılaştıklarında yaşanan olayları, iki bireyin benimsediği alafranga ve alaturka tarzlarının anlatıldığı, Râkım Efendi çalışkan, terbiyeli bir adam iken Félatun Bey içinde bunun tam tersini söyleyebiliriz. Râkım Efendinin esir olarak aldığı ama sonradan sevdiği Canan'ı da unutmamak lazım. Birbirlerine aşkları beni çok etkiledi. Fransızca, Arapça kelimelerin açıklamaları da kitapta yetersiz kalmıştı tek sorun buydu diyebilirim. Çevirideki akıcılık da kitabı elimden bırakmama sebep oldu. Bir kitabın daha sonuna geldim. Herkese iyi gecelerrr️
Felâtun Bey İle Râkım Efendi
Felâtun Bey İle Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202225,8bin okunma
200 syf.
·
Puan vermedi
Tanzimat döneminde gecen hikayede Felatun bey ve Rakım efendi'nin hayat hikayeleri hayatlarinin kesiştigi kisimlar ele alinmis. Felatun baba parasi yiyen hayati boyunca çalişmaya ihtiyaç duymamiş sonrasinda babası dan kalan butun serveti kumar masalarinda kaybetmis bir karakter Rakim efendi ise caliskan becerikli kendi halinde ogretmenlik ceviri yapan bir karakter Hala cariye alınıp satılan bu dönemde aldigi cariye'ye aşık olmasınin hikayesi de ele alinmis. Keyifli okumalar dilerim.
Felatun Bey ile Rakım Efendi
Felatun Bey ile Rakım EfendiAhmet Mithat Efendi · Dergah Yayınları · 201425,8bin okunma
Batılılaşma ve Doğallık Arasındaki Çatışma Üzerine
168 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Batılılaşma ve gelenek arasındaki gerilimle şekillenen bir roman olarak, yalnızca dönemin sosyal yapısına dair değerli bir analiz sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bireysel seçimlerin toplumsal etkilerini sorguluyor. Ahmet Mithat Efendi'nin mizahi ve eleştirel üslubu, eserin derinlikli olmasını sağlayarak okuru hem güldürüyor hem de düşündürüyor. Bu eser, sadece bir dönem eleştirisi değil, aynı zamanda insan doğasının evrensel çatışmalarına dair bir portre.
Felatun Bey ile Rakım Efendi
Felatun Bey ile Rakım EfendiAhmet Mithat Efendi · Mavi Çatı Yayınları · 201825,8bin okunma
172 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Felâtun Bey İle Râkım Efendi / Ahmet Mithat Efendi
Felâtun Bey ile Râkım Efendi
Felâtun Bey ile Râkım Efendi
Ahmet Mithat Efendi
Ahmet Mithat Efendi
Konusu; Zengin bir aileden gelen, hayatı boyunca hiç çalışmaya ihtiyaç duymamış Felâtun Bey ile hayatı sürekli zorluklarla geçmiş, ekmeğini taştan çıkaran Râkım Efendi'nin hikâyesi anlatılmaktadır. İki ayrı karakterler ve iki ayrı yaşayış biçimini konu almaktadır. Tanzimat döneminde yazılmıştır. Kitap bizlere yanlış batılılaşmayı ve alafranga yaşamdan söz etmektedir. Hiç sıkılmadan okuyabileceğiniz bir kitap. Edebiyat tarihimizi anlamak için okumanızı tavsiye ederim.
Felâtun Bey ile Râkım Efendi
Felâtun Bey ile Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202425,8bin okunma

Yazar Hakkında

Ahmet Mithat Efendi
Ahmet Mithat EfendiYazar · 107 kitap
Ahmet Mithat (d. 1844; Tophane, İstanbul - ö. 28 Aralık 1912, İstanbul), Türk yazar, gazeteci ve yayıncı. Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1878'de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921'e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur. 1844 yılında İstanbul'un Tophane semtinde dünyaya geldi. Babası Bezci Süleyman Ağa, annesi bekar çamaşırı diken Nefise Hanım idi. Annesinin ilk evliliğinden olma Hafız İbrahim adlı bir ağabeyi ve Halime, Şerife, İsmet ve Şerife adlı kardeşleri vardır. 6-7 yaşlarında iken babasını kaybetti ve ailesi büyük geçim zorluğuna düştü. Ailesi ile beraber ağabeyi Hafız Ağa'nın kaza müdürü olarak görev yaptığı Vidin'e gitti ve bir mahalle mektebinde öğrenim görmeye başladı. Ertesi yıl İstanbul'a dönerek öğrenimine Tophane Sıbyan Mektebi'nde devam etti. 1857-1861 yıllarında Mısır Çarşısı'nda bir aktar dükkânında çırak olarak çalıştı. 1861’de ağabeyinin yeniden Vidin Kasabası'na atanmasıyla Vidin'e, Mithat Paşa'nın ağabeyini yanına aldırması üzerine Niş kasabasına gitti ve 1864 yılında üç yıllık Niş Rüştiyesini bitirdi. Mithat Paşa'nın Tuna Valisi olarak atanıp ağabeyini vilayet merkezi Rusçuk'a getirtmesinden sonra kendisi de Rusçuk'ta bir devlet dairesine memur olarak atandı. Memuriyetini sürdürürken bir yandan da Arapça, Farsça ve Fransızcasını ilerlettiği için kendisini takdir eden Mithat Paşa ona kendi ismini verdi. Böylece asıl adı olan Ahmet'in yanına 'Mithat' da eklenerek, bu şekilde anılmaya başladı. Bu dönemde memuriyet görevlerine ilave olarak Teşkilat Kanunu gereği çıkartılan Tuna Gazetesi'nin yazıişlerinde yardımcılık yapmaktaydı. 1866'da ağabeyinin yanında tercümanlık göreviyle gittiği Sofya'da ailesinin isteği üzerine evlendirildi. Kısa süre sonra Rusçuk'a dönerek çeşitli işlerde çalıştı. 1868’de Tuna Gazetesi'nde yazar olarak göreve başladı, gazetenin başyazarı oldu. Bu dönemde tanıştığı Muhacirin Komisyonu (Göçmen Komisyonu) başkanlığını yapmakta olan Şakir Bey'in evinde uzun süre konuk olan Ahmet Mithat, onun zengin kitaplığından yararlandı, Şakir Bey'in Romanyalı bir müzisyen olan eşi sayesinde ilk defa Batı sanatı ile tanıştı. Bağdat yılları Şura-yı Devlet Reisi olan Mithat Paşa 1869 yılında Bağdat Valiliği'ne tayin olduğunda Şakir Paşa'yı da merkez mutasarrıfı olarak Bağdat'ta görevlendirmesi üzerine Ahmet Mithat, onunla birlikte Bağdat'a gitmek istedi. Bu isteğini kabul eden Mithat Paşa kendisini bir matbaa kurmakla görevlendirdi ve çıkartılacak olan 'Zevra' adlı gazetenin başına geçirdi. Bağdat yolculuğu sırasında ressam Osman Hamdi Bey ile tanışmıştı. Osman Hamdi ile dostluğu sayesinde Batı kültürünü tanımaya başladı. Bağdat'ta bulunduğu sırada Muhammed Zuhavi ve yarı derviş bir kişi olan Şirazlı Muhammed Bakır Can Muattar ile tanışıklığı onun kültürünü genişletti, öğrenme hırsını kamçıladı. Bağdat'ta hem gazete yönetmenliği yaparken hem de sanat okulu öğrencileri için fen bilgileri kitabı hazırladı. Kitabı Maarif Nezareti'nin yarışmasında ödül kazanıp ders kitabı olarak okutuldu. Devrin Maarif Nazırı Saffet Paşa ile yazışmaları onda İstanbul'a dönme isteği doğurdu. Basra mutasarrıfı (valisi) olan ağabeyi Hafız İbrahim'in ölümü üzerine 1871 yılında görevinden istifa eden Ahmet Mithat, İstanbul'a dönüp ailesinin geçim yükünü üstlendi. 'Ceride-i Askeriye' ve 'Basiret' Gazetelerinde çalıştı gibi matbaahanesini de kurup eserlerini bastı. İlk önce kendi evinin altında kurduğu matbaayı kısa süre sonra Eminönü'nde kiraladığı bir odaya taşıdı. Edebiyatımızın ilk hikâye koleksiyonu olan 'Letaif-i Rivayat' adlı eseri kaleme aldı. 'Letâif-i Rivayat', 'Kıssadan Hisse' ve 'Hace-i Evvel' isimli eserlerini kaleme aldı, bu eserlerin satışıyla geçimini temine çalıştı İlk sayıda kapatılan 'Devir' ve 13. Sayıda kapatılan 'Bedir' Gazetelerinin ardından 'Dağarcık' adlı dergiyi çıkardı. Bu dönemde Genç Osmanlılar ile ilişki kuran Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik aracılığıyla Namık Kemal ile tanıştı. Kendi bastığı eserlerinin yanı sıra gazetelerde de yazıları yayımlandı. Namık Kemal'in yayınlamaya başladığı "İbret" gazetesinin sürekli yazarları arasına girdi. 1873 yılında kendine ait Dağarcık mecmuasında yazdığı yazılar ve Yeni Osmanlılar'la yakınlığı nedeni ile tepki çekti. Özellikle mecmuanın 4. Sayısında yayınladığı “Duvardan Bir Seda” adlı makalesi nedeniyle dinsizlikle suçlandı. Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre oyununun yarattığı hava içinde Gedikpaşa Tiyatrosu'nda iken 6 Nisan 1873'te Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos'a sürüldü. 38 ay süren sürgün sırasında çok sayıda eser yayınladı, Rodoslu çocuklara ders verdi, 'Medreseyi Süleymaniye' adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan yazar, 'Hasan Mellah', 'Hüseyin Fellah' ve 'Dünyaya Yeniden Geliş ya da İstanbul'da Neler Olmuş' gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbul'da çıkan 'Kırkambar' dergisi'ne yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi ve V. Murat 'ın başa geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi. İstanbul'a döndükten sonra gazetecilik, yayıncılık ve romancılığa ağırlık verdi. İstanbul'a dönüşünden 15 gün sonra 'İttihad' adlı gazeteyi çıkardı. Vakit gazetesinde yazar (1877), Takvim-i Vakayi'de müdür oldu (1878). Bu dönemde yazdığı ve sürgüne kadarki hayatı ile sürgün yıllarını anlattığı 'Menfa' adlı eserinde Yeni Osmanlılar'ı eleştirdi; 'Üss-i İnkılab' adlı eserinde de II.Abdülhamid'in siyasetini överek yeni sultanın gözüne girdi. 27 Haziran 1878'de Osmanlı sarayının desteği ile Tercüman-ı Hakikat gazetesini yayımlamaya başladı; gazete, Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından birisi oldu. Başlangıçta gazetenin tüm yazılarını kendisi yazıyordu. Zamanla gazetenin yazarları arasına giren Ahmet Cevdet, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim gibi isimler, bu gazetenin sütunlarında meşhur oldular. 1879’da Matbaayı Amire'ye müdür olarak tayin edildi. Rodos sürgününden döndükten sonra Kabataş'ta yeni bir eve taşınan Ahmet Mithat Efendi, burada şair Fıtnat Hanım ile komşu olmuştu. Annesi Nefise Hanım'ın kardeşinin kızı olan Fıtnat Hanım ile aralarında doğan aşk, mektuplarla sürdürüldü. Mektuplaşmaları 1944 yılında kitaplaştı. 1880 yılında Beykoz bir çiftlik satın aldı. Ona ait araziden kaynayan suya 'Sırmakeş' adını verdi ve şişeleyerek içme suyu satışı başlattı. Beykoz kıyısında bir yalı satın alarak sanat ve edebiyat çevrelerinden pek çok kişiyi bu yalıda ağırladı. 1884’te büyük kızı Mediha'yı Muallim Naci ile evlendirdi. Damadı Muallim Naci, 1883’te Tercüman-ı Hakikat'in edebiyat sayfasının yönetimini üstlendi. Ne var ki Ahmet Mithad eski edebiyat alışkanlıklarını savunan damadı ile görüş ayrılığına düştüğü için 2 yıl sonra onu gazeteden kovdu. 1888'de 'Gümüş İmtiyaz Madalyası', 1889'da 'Bâlâ Rütbesi' ve ikinci dereceden 'Mecidî' aldı. 1888'de Türkiye temsilcisi olarak Stockholm'daki VIII. Müsteşrikler Kongresi (Doğu Bilimleri Kongresi)'ne katıldı. Dönünce gözlemlerinden yola çıkarak 'Avrupa'da Bir Cevelan' kitabını yayımladı. 1908'e kadar Tercüman-ı Hakikat'te roman, hikaye ve makaleler yazmayı sürdürdü. Yazar, II. Meşrutiyet döneminde yaş haddi nedeniyle emekliye ayrıldı. Yazıları eskisi gibi rağbet görmediği için yazı hayatından da çekildi[1]; Bakanlar Kurulu'nun özel kararıyla Darülfünun'da genel tarih, felsefe tarihi; Darülmuallimat'ta tarih ve eğitimbilim dersleri; Medreset-ül-Vaizin'de dinler tarihi dersleri verdi; ayrıca Darüşşafaka'da gönüllü olarak öğretmenlik yaptı. 28 Aralık 1912 tarihinde Darüşşafaka'da nöbetçi olduğu bir sırada kalp durmasından hayatını kaybetti. Fatih Camii Mezarlığı'na defnedildi. Ölümüne dek ikiyüzden fazla eser yayımlayan Ahmet Mithat, Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. En büyük arzusu kitap okuyan bir toplum yaratmak idi. Çoğunluğa hitap etmek, dertlerine tercüman olmak kaygısıyla çok sayıda eser verdi 'kırk beygir gücünde yazı makinesi' olarak tanındı. Eserlerinde Avrupa'nın bilim, sanayi ve çalışkanlığını överken Osmanlı toplumunun ahlaki değerlerinin korunması gerektiğini vurguladı. Genç yazarlara destek verdi, dilde sadeleşmeyi savundu, devlete ve dine itaatsizliği, tembelliği, müsrifliği, özentiliği eleştirdi. Ürünlerini daha çok öykü ve roman türünde vermiştir. Romancılığı ve öykücülüğü, halk öykücülüğünden Batı tarzı öykü ve romancılığına geçiş olarak kabul edilebilir. Ayrıca tiyatro alanında da çalışmalar yapmış, 'Açıkbaş, Ahz-i Sar, Ziba' adlı kitaplarıyla dram ve operet türlerinde ürünler vermiştir. Fransızca'dan yaptığı roman çevirileri, Batı yazınının ilk çeviri örneklerini oluşturur. Romanları, Namık Kemal, Şemseddin Sami ve Samipaşazade Sezai ile birlikte onu ilk Türk romancılar kuşağının bir üyesi yaptı. Gazeteciliğin dışında tarih, coğrafya ve felsefeye ilgi duymuş; çoğunlukla Batı kaynaklarından yararlanarak kaleme aldığı bu eserleri hem kitap oylumunda, hem de fasikül olarak çıkarmıştır.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.