"Ahlâk felsefesi Kant'ın çok açık bir biçimde gösterdiği gibi, insanın seçme özgürlüğünü varsaymak, talep etmek zorundadır. Özgürlük yoksa ahlâklılık da yoktur."
Sayfa 193 - Adres Yayınları - 21.Baskı: Temmuz 2014Kitabı okudu
Eğer bilmek iman etmenin veya inanmanın yerini tutabilseydi veya iman edilen şey aynı zamanda bilinmesi yapısal olarak mümkün bir şey olsaydı, o zaman dine gerek kalmaz, bir süre sonra inancın yerini bilgi alırdı.
İman, insanın bir şey, bir varide, bir değer hakkındaki bilgi eksikliğinden ötürü geçici bir süre için benimsenen ve bu konuda kesin, güvenilir bilgilere ulaşma imkânı doğduktan sonra yerini bu bilgiye terk etmesi gereken bir zihin etkinliği veya bir ruh tasdiki değildir,
tersine bir şey, bir varlık, bir değer hakkında, bilgiden bağımsız olarak benimsenen ve herhangi bir karşı-bilgi ile ortadan kaldırılması söz konusu olmayan, çünkü insan ruhunun ayrı bir planına ait olan orijinal bir zihin etkinliği veya ruhsal-iradi bir tasdiktir.
ilk yaratılan Faal Akıl, Nur-u Muhammed'i, Aklı-Evvel.
Felsefe tarihine baktığımızda Tanrı’ nın varlığını kabul eden filozofların kabul etmeyenlere göre çoğunluğu oluşturduğunu gördüğümüz gibi, Tanrı’nın varlığının doğal-akılsal kanıtlarla kanıtlanmasının mümkün olduğunu düşünenlerin sayısının da O’nun ancak vahyin kendisine, kişisel-dinsel bir deneye dayanı larak kabul edilmesi gerektiğini söyleyenlerin sayısından daha fazla olduğunu hatırlatmak uygun olacaktır. Bu belki felsefenin kendisinden ve akla olan güveninden dolayı ortaya çıkan bir sonuçtur.