Din ve bilim, biri diğerini yok eden ve ikisi
nin bir yapı içinde birlikte olması olanaksız iki karşıt öğedir. Eğer bir dine inanıyorsan, bu, senin bilimden habersiz olduğunu gösterir, ama eğer bilimin ne olduğunu biliyorsan, o zaman da bu, senin bir dinsel inancının olmadığı anlamına gelir. Dinî inancını korumak isteyen bir insan, eğitim görmek ve kendini geliştirmek zorunda değildir. Ama eğitim görmek ve kendini geliştirmek isteyen birey ister istemez dinle vedalaşmak zorundadır.
Bir yandan ilâhiyatçılarımız ile ulemamız, ahiret yaşamına yönelik bir umutsuzluğu yaşamayalım diye, dinî inancımızı mutlaka korumamızı şiddetle isterken, diğer yandan Avrupalı düşün adamları bizim barbar, yabanıl ve câhil bir toplum olduğumuzu, bilimlerle tanışmamız, eğitim görmemiz, gelişmemiz ve uygarlaşmamız gerektiğini bağırıyorlar.
Şâyet biz ulemamızın isteklerini yerine getirecek olursak, o zaman bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da hep cehâlet içinde kalacağız demektir. Ama Avrupalı düşün adam larının dediğini yapacak olursak, o zaman elveda inandığımız din ve elveda cennet hurileri üstüne kurduğumuz tatlı düşler! Bununla birlikte, yazar hiç de halkımızın ateist olmasını ve büsbütün dinsiz, Tanrısız kalmasını istiyor değildir. O sadece, çağımızın koşullarına ve kültürüne uygun olarak, İslâmiyetin, toplum da kadın-erkek özgürlüğünü ve eşitliğini yaratacak, akıllı politik kurumlar aracılığıyla Doğu despotizmini ortadan kaldıracak, bütün Müslüman erkek ve kadınların genel ve zorunlu eğitimini şart koşacak, ilerleme ve uygarlaşma ruhuna uygun, köklü bir reforma gereksinimi olduğunu düşünüyor.