İlksöz:Yoksulluğun şiirselliği
İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalyası. Yoksulluk İçinde yaşam mücadelesi veren bir aile. Anne, annenin yeni kocası, oğullar, gelinler, torunlar. Tüm aile fertleri içinde tek çalışan oğullardan biri. Onun bisikletçiden aldığı haftalıkla sadece ekmek alabilen bir aile. Bir de büyükbaba. Belki normal zamanda hiç umursanmayacak olsa da, böyle bir ortamda her boğaz bir dert olduğundan, büyükbabanın aile içindeki durumu: konuşmayan, fazla hareket etmeyen ama her seferinde yarım ekmek yiyen. Oturuşundan dolayı, ama sanki yoksulluğun çaresizliğinden dolayı, anne tarafından büyükbabaya takılan lakap 'fil'. Bu büyük ailenin, kendisi gibi büyük yoksulluklarına tanık oluyor, o 'mükellef sofra'ya oturuyoruz. Annenin isyanlarını, diğer aile fertlerinin çaresizliklerini, büyükbabanın da sessizliğini okuyoruz cümlelerde. Ne zaman ki, sokaklarındaki yol işçisi eve, sofraya konuk oluyor, bambaşka bir noktaya dönüyor her şey. Ve sonra....bildiğim ama hiç aklıma getirmediğim bir bilginin ortaya çıkışı.
Ne zamandır merak ettiğim kitabı büyük bir keyifle okudum. İlk sayfalardan evin içine dahil oldum anlatımla. Dahil olduğum evi, 'Charlie'nin Çikolata Fabrikası' filminde son bileti kapan çocuğun evi gibi, bir de şu bildik, yapbozu da olan, tüm aile fertlerinin tek bir yatakta yattığı o ev gibi hissettim. Hele o yol işçisi de gelip eve girince, içimdeki sıcaklık giderek arttı. Hele son....Okuyanlar, okuyacak olanlar, hikâyedeki ikinci fili de bulacaktır kolaylıkla. Yoksulluğun şiirsellliğini mutlaka okuyun. Sağlıcakla. Kitapla.
.
.
Sonsöz:
insan bazen sağır olmaz, sadece duymaktan bıkmış olabilir.