Raymond Carver'ı ilk kez okuyorum. Kitap bitmeden diğer kitaplarını aldım hemen. Fil'deki hikâyelerin tamamı evli, boşanmış erkeklerin eşleriyle, eski eşleriyle, anneleri ve kardeşleriyle olan sıkıntıları üzerine. Son hikâyeye kadar sanki aynı adam farklı hikâyeler anlatıyormuş gibi bir his oluşuyor; çünkü üslûp tamamen aynı, hepsi karakterlerin kendi ağzından anlatılıyor.
Son hikâyeye kadar gördüğümüz şey; yoksulluk, hayalsizlik, kaçamayacağımız ilişkilere hapsolmuşluk, arzularımızın bizi zor durumda bırakması, değişen koşullara dayanamayıp bu yükü kaldıramayan insanlar, yoksulluğuna rağmen en yakınlarının sırtından geçinenler, dünyayı ve sevdiklerini bir fil gibi sırtında taşımak zorunda olan sıradan, olağan, hiç bir özelliği olmayan insanların duygularına tanık olmak. Yazarın üslûbu okuması son derece kolay, ama herşeyden önce karakteri çok iyi yaratabilen ve gerçeklik hissi net bir üslûp, bu yüzden okurken keyif almamak imkânsız. Diğer kitaplarını okumak isteme sebebim de karakterlerini bu kadar net yaratabilmesi oldu yazarın. Evet, anlatıcılar birbirini andırıyorlar, belki de, bilgim yok ama, yazar farklı hikâyelerde tek bir adamın hikâyesini tekrar tekrar anlatarak bu sıradanlığın, sıkışmışlık hissinin, yoksulluğun, çaresizliğin hep var olduğunu anlatmak istiyor.
Fil'in en güzel hikâyesini yazar en sona bırakmış. "Ayak İşi"nde Çehov'un son günlerini ve saatlerini okuyoruz, ama Çehov'un eşi Olga da karakterlerden birisi ve kitaptaki diğer hikâyelerle yine bir bağ oluşturuyor yazar.
Herkese öneririm.