Aldığınız nefesi hisseden, yediğiniz içtiğinizle beslenen, tüm duygularınıza ve fizyolojik olaylarınıza şahit olan, en mahreminizde bile yanınızda olan biri var ve bu sizin içinizde ve bir yaşam kordonuyla size bağlı...Evet evet bu sizin canınız her şeyiniz biyolojik tanımıyla bir fetüs...
İşte romanımızın kahramanı bir fetüs, fetüsün dilinden yazılmış harika bir eser...
Fındık kabuğu, Ian McEwan'ın okuduğum ikinci eseri, Çocuk yasası'ndan sonra. Doğumuna iki hafta olan bir bebeğin yaşadıkları, hissettikleri, öğrendikleri karşısında duyduğu vicdan azabı, hayatı sorgulaması yer yer mizahi bir dille ve zeki bir üslupla anlatılmış.
Anne karnındaki bir bebeğin, şahit olduğu olaylar zinciri ve radyodan duydukları kadarıyla dünyanın nasıl zor bir yer olduğuna karar vermesi ve bunun sonucunda 'Keşke hiç doğmasam...' sözü eserin ana fikri bana göre.
Edebiyat tarihinin günümüz Hamlet'i olarak nitelendirilen eser 'Olmak ya da olmamak' repliğinin açılımı gibi adeta.
Özgün kurgusu ve zekice harmanlanmış diliyle okunmayı hakeden eserlerin yazarı Ian Mcewan'la tanışmanızı öneririm.
Bu hayat bir deniz, derya...Her birimiz attığımiz kulaçlarla kıyısından, köşesinden tutunmaya çalışıyoruz var olmak adına...
Var olduğumuz bu dünyada iyiki kitaplarla kurduğumuz krallığımız var. Keyifli okumalar dileğiyle...Sevgiyle ❤