Boş zamanlarında ya da yalnız kaldıklarında kendilerini kanatan insanlar vardır. Elleri, dizleri, yürekleri görünmez yara bantlarıyla, sargılarla kaplıdır. O görünmez yaraları görebilmek için onlardan biri olmak gerekir.
Acısız fikirler entelektüel ve akademik gelişme için önemlidir. Ama mesele sanat ve edebiyat ise işte o zaman acılı fikirlere ihtiyaç var. Bir yerlerde bir yaran olacak, canını yakan bir kıymık, hani işlemiş etine, sızlar derinde ince ince. Çıkarsan çıkaramazsın, atsan atamazsın. Bir yerlerde bir yara izin olacak, ara ara nükseden eski bir sancı, kanayan bir yara. İllaki bir hoşnutsuzluk, bir huzursuzluk, bir hazmedememe halin olacak. İllaki bir uyumsuzluk olacak seninle yaşadığın dünya arasında. Mutluluk beden için iyidir, sağlıklıdır, ama mesele bedeni değil de beyni geliştirmekse eğer, o zaman mutluluktan değil, ancak hüzünden hayır gelir!
Kaç kadın ölüyor bu ülkede?
Koca dayağı, baba dayağı, namus cinayetleri, nişanlı gazabı, boşanmış eşin intikamı derken, kaç kadın en yakınlarındaki erkeklerin elinde can veriyor, yaralanıyor, kırılıyor dal gibi?
"Sokaklarında kadınların rahatsız edilmeden yürüyebildikleri yerlerde daha fazla huzur var, bireye ve bireyselliğe daha fazla saygı ve önem var, daha fazla demokrasi var."
Firarperest, Elif Şafak
“Uzaktan da sevilirdi yar.
Mümkündü. Hem mümkün hem imkansızdı aşk.
Hayatın bir parçasıydı dokunmadan sevmek.
Yaklaşmadan. Aşk bugün var, yarın kaçtı kaçacak bir ada tavşanıydı sanki.
Öylesine ürkek.
Kimse yüzde yüz emin olamazdı aşka sahip olduğundan. Mülkü yok, tapusu yoktu.”