Cevriye bu adamdan ne istiyordu ? Niçin ona gelmişti ? Niçin onu görmek, onun karşısında oturmak, onun yüzüne bakmak, onun çevresinde ve yanında bulunmak istiyordu ?
Cevriye bunu kendi kendine izahtan acizdi.
Cevriye'nin iri kara gözleri bütün hissiyatının, bütün iç varlığının birer aynasıydılar. İçinde bulunan her duygu en mülevvesşnden en temizine kadar bu gözlerde okunuyordu.
Pervaneye: “Niçin ateşe kendini atıyorsun?” diye sorulabilir miydi? O buraya gelmişti. İradesinden daha kuvvetli bir duygu onu buraya sürüklemişti! O artık her zaman buraya gelecekti. Bir güneşin cazibesine kapılmış hayatiyetini ondan alan bir seyyare gibi o hep bu mihverin, şimdi sobası gürül gürül yanan bu odanın etrafında dönecekti. Ondan kopup ayrılması için bu his nizamını bozacak, onu bu mihverden söküp ayıracak bir kıyamet kopması lazımdı.