Frankenstein defalarca duyduğum, birçok eserde, filmde karşıma çıksa da bir türlü okumadığım eserlerden biriydi. Zamanı geldi sonunda ve şimdi her klasik eser sonrası olduğu gibi iyi ki okumuşum diyorum.
Ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgiye olan merakıyla tanıyacağımız Dr. Frankenstein'ın canavarını nasıl yarattığını, o canavara giden yolu ve sonrasında yaşananları aktarıyor kitap bizlere.
Dr. Frankenstein'a mı daha çok üzüldüm, canavara mı bilemiyorum. Aslında biliyorum canavara üzüldüm! Bir canavara üzülür mü insan? Üzülüyor işte. Yazar öyle bir aktarmış ki canavarı, öyle geçirdi ki hisleri. Kahroldum resmen. Bir ismi bile olmayan bir yaratık. Yaratıcısının bile terk ettiği, istemediği biri karşımızdaki.
Bilimkurgu eseri olarak anılsa da kitap bizleri daha çok felsefi sorguya iten, azıcık sayfalara dünyaları sığdırmış oldukça değerli bir kitap.
Ayrıca yazarın 18-19 yaşlarında böyle bir kitap yazmış olması kitaba olan hayranlığımı bir kat daha arttırdı. Çok fazla söz söylemeye gerek yok ben iyi ki okumuşum diyorum. Mutlaka sizler de okumalısınız.