Okudum,sevdim, vuruldum, çarpıldım, mutlu oldum, heyecanlandım, böyle yoğun duygularla doldum taştım. Durum bu. Frankenstein' dan yola çıkmış ve onu günümüzle modernize edip iki ayrı kurgu yaratmış.
Biri 1816 yılında başlıyor, arkadaşlar ı ve sevdiği ile deniz kenarında bir evde kalan Mary Shelley'in Frankenstein' ı yazma hikayesi ile başlıyor. Olayları Mary'nin ağzından dinliyoruz. Estetik bir dil, sanatsal bir üslup ile klasik havasında yazmış.Çok etkilendim.
İkinci kurgu ise günümüze yakın bir tarihe geliyoruz, İngiltere'nin AB üyeliğinden çıktığı zamanlar, trans birey Ry, yapay zeka uzmanı Victor'a gönlünü kaptırır. Yeraltı laboratuvarında değişik bir projeye imza atmaya çalışan Victor Stein ile beraber yapay zekâ, robotlar, kopyalanma ve günümüz teknolojisi ile ilgili sorgulamalar başlar. Zaten ikinci kurgu seks robotlarının sergilendiği teknoloji fuarı ile açılır.
Bu bölümde olanları film izler gibi nefesimi tutarak okudum. Yazarın iki ayrı üslupta yazışına bayıldım.
Beden üzerine (hatta bedensizleşme), öteki olma , kadın erkek ilişkileri, ataerkil toplum, farklı olanların ödedikleri bedeller, kapitalist düzen, mekanikleşen yaşamlarımız, teknolojinin gölgesinde kalan insanlar üzerine, bir taraftan 1800'lü yıllarda Sanayi Devrimi'nin topluma etkisini yansıtırken diğer taraftan yapay zekâ Sophie'nin satırlardan bize göz kırptığı, geçmiş ile günümüzü harmanlayan harika bir metin okudum. İki kurgunun özünde bütünleşen çok nokta vardı. Winterson hayranlık derecem katlandı.