En Eski Füsusu'l Hikem kitaplarını, en eski Füsusu'l Hikem sözleri ve alıntılarını, en eski Füsusu'l Hikem yazarlarını, en eski Füsusu'l Hikem yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Vahdeti Vücud düşüncesinde olan İbn Arabi'nin, tasavvufi okumalara yeni başlayanlar için tehlikeli olduğunu düşündüğüm kitabıdır -ki İbn Arabi kendi düşünce sistemi yüzünden bir kesim tarafından tekfir de edilmiştir-. Kitapta 25 peygamberin her birinin hikmetleri, tecelliler bakımından neye tekabül ettiği, bugüne kadar alışık olmadığımız biçimde ele alınmıştır. Şerhi yapılmış bir eserdir, içeriği ağır olduğundan ben bu şerhlerin okunması taraftarıyım.
Füsusu'l HikemMuhyiddin İbn Arabi · Sufi Kitap Yayınları · 2017994 okunma
Tasavvuf konularına meraklı olanlar bu kitabı dikkatli okumalıdırlar. Yazar çok derin bilgiler verdiği için kitabin anlaşılması zor. Buna rağmen içeriğindeki bilgiler çok değerli. Bu kitabı şerhleri ile birlikte okumak daha isabetli olabilir.
Füsusu'l HikemMuhyiddin İbn Arabi · Sufi Kitap Yayınları · 2017994 okunma
Sonradan olma bir varlığın oluşması ve kendisini yaratan Allah'a muhtaç bulunması, onun kendi nefsinde mümkün oluşundandır. Çünkü varlığı bir başkasının varlığına bağlıdır. Böyle olunca ihtiyaç bağışla irtibatlıdır ve yaslandıği İlahi Kudret'in kendi zatında varlığı zorunlu olması ve kendi nefsiyle varlığında hiçbir şeye muhtaç olmayarak her şeye karşı müstağni olması gerekir. O da, sonradan olma varlığa Kendi Zat'ıyla varlık kazandırandır. Öyleyse öteki varlıklar O'na nisbet olunmuştur.
Hak, takva sahiplerinin zahiri olunca, yani onların zahir olan suretlerinin ta kendisi
[ayn] olunca, (kemalatı ve övülesi şeyleri Hakk’a izafe ederek) Hakk’ı (kendi
nefslerine) korunak [vikaye] kılan bu (kendileri için mekânın sözkonusu olabileceği
bir zahir varlıkları kalmamış olan) takva ehli nerededir? Ve o takva sahipleri, bütün
ehlullah indinde, insanların en yücesi, (zatî vahdaniyet ile nitelenmelerinden dolayı
varlık ve yakınlığa) en layık olanı ve (bütün uzuv ve yetileri Hakk’ın olduğu için) en
güçlüsüdür. Takva sahibi olan kişi, zaman olur ki, kendi nefsinin suretini Hakk’a
korunak [vikaye] kılar (yani O’nu, kendindeki yerilesi şeyleri O’na isnad
edilmeklikten korur). Çünkü, Hakk’ın huviyeti, kulun yetileridir. Böyle olunca, “kul”
olarak adlandırılanı, “Hak” olarak adlandırılana korunak kılar — bilenlerle
bilmeyenler ayrılsın diye. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak işin
özünü bilenler düşünürler” [Zümer Suresi, 39/9].
Bu, ilmin malum’a tabi olduğunu kanıtlar. Dolayısıyla, ayn’ının değişmezliğindeki
[sübut] yokluk halinde mümin olan bir kimse, varlık halinde de aynı suret üzre zahir
olur. Ve Allahu Teala, onun böyle olduğunu (yani, mümin olduğunu) ondan (yani,
onun bu bilgiyi O’na vermesi yoluyla) bildi. Bundandır ki, “Allah hidayet olunanları
bilir” [Kasas Suresi, 28/56] buyurdu. Ve yine Allahu Teala şöyle buyurdu: “Benim
indimde söz değişmez..” [Kaf Suresi, 50/29] — çünkü Benim sözüm yaratmış
olduklarıma ilişkin ilmimle sınırlıdır. “..Ve Ben kullarıma asla zulmedici değilim”
[Kaf Suresi, 50/29] — yani, Ben onları şaki kılan küfrü kendi üzerlerine takdir edip de
sonradan, onların güç yetiremeyecekleri bir şeyi kendilerinden istiyor değilim; Biz
onlara ancak (değişmez aynlarındaki onlara ilişkin) ilmimiz kadarınca muamele
ettik; eğer ortada bir zulüm sözkonusuysa, zalim olanlar ancak kendileridir.
Ey insanlar!
Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.
Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının.