Fütuhat-ı Mekkiye 12 sözleri ve alıntılarını, Fütuhat-ı Mekkiye 12 kitap alıntılarını, Fütuhat-ı Mekkiye 12 en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
mümkünlerin
muhtaç olduğu şeyler vardır ve bu nedenle mümkünler sebeplere muhtaçtır.
Allah ise sebepleri kendisinin isimleri yapmıştır. Öyleyse sebeplerin
isimleri, Allah’m isimlerindendir. Böyle yapmasının nedeni, sadece
O’na muhtaç kalınmasını sağlamaktır........bize sebeplere
teşekkür etmek emredilmiştir, çünkü bu O’na şükür emridir. Öyleyse
sebeplere şükür, sebepler vasıtasıyla Allah’a şükür demektir.
Senden bir sır çıkmış, gölgesi uzamış , .
Bir sabah aydınlanmış, sen karanlığıydın onun
Sen gaybın sırrından kalbin perdesisin -
Sen olmasaydın, onun üzerinde mühür yoktu
Ondan uzaklaşırsan ona yerleşir ve mesken tutar
Çadırı korunmuş keşfin bineği üzerinde yerleşir
Duymaktan usanılmayan söz geldi
Onun yazısı ve nazmı bize haz verdi
hayal mertebesi her sureti inşa eder. İnsanların
çoğu bu hayalî mertebeye girer ve onlara yansıyan suretleri görür, fakat
bulunduğu hal üzere hakikati sabit varlığı gördüklerini zannederler;
hayalin suret verdiğinden başka bir şey görmemişlerdir. Böyle bir
imtihana tabi tutulan insan bir süre beklemelidir. Gördüğü şey varlıkta
hakikati sabit bir ruh veya duyulur bir şey ise, o şey sabit kalır ve başkalaşmaz;
hayal ise sabit değildir ve hızla başkalaşır. Kişi onda başkalaşan
sureti görür ve başkalaşmanın göründüğü şeyin daha önce gördüğünün
aynı olduğunu anlar. Bir kısmı kendi nefsini ild veya daha fazla
surette görür ve kendisinin o olduğunu bilir. Böylelikle dışta duyu ve
ruh olarak sabit olan sureder ile hayali sureder ayırt edilir. Bu konuda
bilgisi olmayanın terazisi budur.
dua edip ardından duanın kalplerimizdeki
etkisine baktığımızda, şunu görürüz: Dua başka birisine yönelebilecek
bir parça kalmayacak halde tüm zatımızı kaplarsa, hiç kuşkusuz,
herhangi bir gecikme olmaksızın hemen karşılık ve icabet gerçekleşir.
Duamıza icabet gerçekleştiğinde, bu zevk ve tecrübeyle dua
esnasında Hakka yönelimdeki doğruluğumuzu anlarız. Çünkü biz Allah’ın
kendinden haber verdiği sözlerde doğru söylediğini biliriz. İlahi
edebe riayet olmasaydı, şöyle derdik: ‘Dua etmekle O’nu sınadık ki,
görelim: ‘Bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık verelim
Binaenaleyh ilham, ilahi bildirimdir. Kim takvayla nefsini tezkiye
ederse, fücurdan sakınması gerektiği gibi sakınır ve ondan alınması gerekeni
alır. Kim kendisine ‘girme’ denilen bir yere nefsini sokarsa, hüsrana
uğrar. Bilgi ve muduluk yolunu arayan, şeriat terazini bir nefes
bile elinden düşürmemelidir. Çünkü terazi Allah’ın elindedir, onu yere
koymaz. O ölçüyü yükseltir ve alçaltır. Terazi varlığın üzerinde bulunduğu
hallerdir. Hak teraziyi elinden düşürmüş olsaydı, âlem bir anda
yok olurdu.
Doğruluk kulun kalbinde ortaya çıkan bir nurdur ve
söz konusu nur sayesinde haber vereni doğruladığı gibi onun doğruluğu
da bu nur sayesinde ortaya çıkar
bütün karşısında parça, farkında
olunmayan bir yönden, bütün gibidir. Bütün yönleriyle parçayı bilseydi,
bütünü de öğrenirdi. Çünkü onun parça olması yönlerinden harekede
bütünü bilmiştir.
İnsan Allah’ta, Allah ile, Allah’tan ve Allah’a doğru sülük ettiğindeyse,
murakabe edilecek kimse kalmaz, çünkü artık yolda saliki engelleyecek
bir korku yoktur. Böyle bir sülük, murakabesiz sülük demektir
Bütün âlemin bu inzal ve
vahiyden bir nasibi vardır. Onların bir kısmını Allah zikretmiştir. Bir
ayette ‘Rabbin arıya vahyetti’504 buyurur. Karınca şöyle der: ‘Ey karıncalar!’
505 Hüdhüd Süleyman’a ‘Senin bilmediğini bildim’506 demiş.
Mümin isen, kuşkular seni sarsmasın
diye aynı zamanda alim de olmalısın! Sahibini kuşku sarsıntısından
koruyan yegâne bilgi, Allah’tan öğrenilen bilgidir. Allah’tan başkasından
gelen bütün ilimlere belli vakitlerde kuşkular ve tereddütler girer