Gerçekte, bu merkantilizm bazı hallerde yörenin bazı mallannın üretim ve pazarlama özellikleri dolayısı ile bazı sanayileşme örnekleri verecekse de umulan gelişmeyi göstermeyecektir. Nitekim İzmir ve Mersin gibi liman kentlerinde kuru üzüm, incir, tütün, şarap, likör ve konyak, gibi tarım ürünleri ve mamüllerinde; İstanbul, Trabzon, Batum gibi kıyı kentlerinde eski loncalardan kalma bazı malların üretiminde buhar makinası ve çok sayıda işçi kullanma suretiyle sanayileşme örnekleri verilmiştir. Ama bunlann hiçbiri “ikame sanayi” fonksiyonunu görmemiştir.
Bunun sebebi, sanayi devrimi ülkeleri ile yapılan ticaret anlaşmalarında her türlü himayeciliğin yasak edilmiş olması yanında Osmanlı merkantilizminin kendisidir denebilir. Zira “ikame sanayii’ni kuracak ve finanse edecek güçte olanlar Batı mallannın ithalatından en çok faydalanan kimselerdi. Bu ithalatçı tüccarlar için işlerine yatınlan sermayenin geliri hiçbir risk taşımadığı halde %20’yi aşıyordu. Oysa ithal ettiği malı içeride yapmaya kalksa, büyük riskler karşılığı yatırdığı sermayeye aynı oranda bir gelir sağlaması mümkün olmadığı gibi, uzun bir geri ödeme devresine de razı olmak zorunda idi. Nihayet ticarî sermaye, istenildiği anda değilse bile kısa bir müddet sonra, istenilen garantiye kavuşturulabilirdi.