El-Kavlu'l-Fasl

Gaybın Önünde

Mustafa Sabri Efendi

Gaybın Önünde Sözleri ve Alıntıları

Gaybın Önünde sözleri ve alıntılarını, Gaybın Önünde kitap alıntılarını, Gaybın Önünde en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
J. Stuart Mill, Hume’un mucizeleri inkâr etmesini eleştirirken şöyle demiştir: "Tabiatüstü bir varlığın olduğuna ve onun âlemin işlerine müdahale ettiğine inanmayan kimse, bir insanın hârikulâde fiilini mucize olarak kabul etmez ve onu mucize olmaktan çıkaracak bir şekilde tevil eder. Hâlbuki, Allah’a inanılırsa, onun âlemdeki tesiri ve hâkimiyeti yalnızca bir faraziye olmaktan çıkar ve ciddi bir ihtimal şekline girer. Allah’ın âlemdeki hadiselere müdâhele etmediği hususundaki hüküm, ancak geçmişteki ilâhî kanunu, daha doğrusu ilâhî kanunun o şekilde bulunması gerektiğinin mantıkî lüzümunu, bilmek ile mümkün olur." Evet, Allah’ın kudretinin her şeyi kapsamasının anlamı, aklî bir imkânla mümkün olan her şeye kadir olmasıdır. Fakat bu imkânın dairesi, mucizeleri inkâr edenlerin zannettiğinden daha geniştir. Zira mümküns lafzının içerisine, iki nakîzin (çelişiğin/zıddın) aynı anda bir araya gelmesi yahut ikisinin birden ortadan kalkması, devr ve teselsül* gibi aklî bakımdan muhal olan veya aklî muhali gerektiren şeyler dışındaki her şey girer. Şaşılacak şeylerden birisi, yalnızca mucizeleri inkâr edenlerin veya mucizelerle birlikte peygamberliği inkâr edenlerin onları “mümkün değil” zannederek inkâr etmeleridir. Bunlar, gafletlerinden dolayı imkân ve istihâleyi (mümkün olma ve imkânsız olma) insanın kudreti kıstasıyla ölçüyorlar ve gökleri ve yeri tamamıyla yıkıp yeniden yapması uzak olmayan Allah’ın kudretini unutuyorlar.
Peygamberlik, vücûb ve mantıkî zorunluluk ifade eden bir delile dayanmamakla birlikte, çağdaşların bilimsel delil kabul ettikleri tecrübeye dayanan bir vâkıadır. Ancak, peygamberliği sadece peygamberin kendisi tecrübe eder. Başkaları ise onu Peygamber’in (sav) mucizesiyle tecrübe eder ve mucizeleri tecrübe etmek peygamberliğin tecrübe edilmesinin yerine geçer. Bu noktadan anlaşılıyor ki mucize peygamberlikten asla ayrılmaz. Aynı zamanda bundan anlaşılıyor ki aklî delil tecrübî delilden üstündür. Zira aklî delil ile, vâcibu’l-vücüd olan Allah’ın varlığı sabit olur; tecrübî delil ile ise vâcibu’l vücüd olmayan peygamberin varlığı sabit olur. Böylece, varlığı zorunlu olmayan her şeyin ispatı, vücübun altında bir derece -yani âdî4 vukû’i bir vücüd-fade eden tecrübî delille gerçekleşir. Buradan anlaşılan diğer bir konu ise, çağdaşların materyalist felsefeyi metafizik felsefeden daha üstün görerek ona “realist felsefe” (eI-felsefetu’l-vâkı’iyye) demeleri onların istediği üstünlüğe kefil değildir. Çünkü vuku derecesinden daha yüksek bir derece vardır ki, o da vücûptur, yani vukûun zorunluluğudur. Her şeye kâdir olan Allah’ın varlığı sabit olduktan sonra, peygamberlik, mucize ve neş'e-i âhiranın (ahirette yeniden diriliş) imkânının ispatı ise en kolay işlerdendir. Bu nedenle Schleiermacher ve Ritschl “Mucizelere inanmak, Allah’a imandan asla ayrılmaz” demişlerdir. Bunun mânâsı, kim Allah’a iman ediyorsa mucizelere de mutlaka iman etmesi gerektiğidir.
Reklam
Allah’ın varlığını tamamen inkâr eden tabiatçı veya fâil-i muhtâr (fiillerinde özerk) olmayan bir ilahın varlığına inanan bir kimsenin haricinde hiç kimse, kâinattaki herhangi bir şeyde zâtından zuhür eden ve ondan ayrılması mümkün olmayan bir özellikten bahsetmez. Bu nedenle Malebranche, Metâlib ve Mezâhip kitabının marifet (bilgi) bahsinde şöyle demektedir: Hakîkî illet ancak bir tanedir. Çünkü Hak olan ilah bir tanedir. Tabiatta ve her şeyde bulunan kuwet Allah’ın iradesinden ibarettir. Mesela güneşin şeylere/nesnelere hareket ve hayat verdiğini kabul etmek şirktir. Mukarrab olanlar ve meleklerin hepsi toplansa da ağaçlardan bir yaprağı hareket ettirebileceklerine inanmaksa tenakuz ve çelişki olur. Malebranche’dan önce Eş'arî mütekellimleri ne güzel söylemişlerdir: Kâinatta olanlar tümüyle vasıtasız olarak Allah’a dayanmaktadır.
Metâlib ve Mezâhip kitabının “Son Devirlerde Din” adlı bölümünde filozof Malebranche’nin söylediği şu söz ne kadar güzeldir: Biz ancak hâdiselerin birbirini takip etmesini görüyoruz. Bir tarafı diğerine bağlayan bağı göremiyoruz. O zaman bu bağ neden bizden gizleniyor ve onu göremiyoruz? Bunun sebebi, o bağın mahlükatta benzeri olmayan ilâhî bir şey olmasıdır.
Yaşadığın günlere gösterdiğin hüsn-i zanda bir zaaf vardır Onlardan şer bekle ve kötülüklerinden sakın
Sayfa 150
Biz “İslâm Peygamberi’nin (sav) sünnetinin kaydedilip korunması, Ehl-i Kitap’ın kutsal kitaplarının kaydedilip korunmasından daha sahih ve daha sağlamdır” dersek mübalağa etmiş olmayız.
Reklam
Geri15
59 öğeden 51 ile 59 arasındakiler gösteriliyor.