Fantastik kitapları gerçekten çok seviyorum ve Marie Lu bu konuda çok başarılı bir yazar.
Birinci ve ikinci kitabı çok beğenmiştim, üçüncü kitabı daha çok beğendim.
Bir ana karakterimiz var Adelina.. onu artık biliyor ve tanıyorsunuz. Çok zor bir çocukluk geçirmiş, hırsı öfkesi onu öyle bir kuşatmış ki intikam alma duygusu öyle bir büyümüş ki içinde aklında tek bir şey var: yıkmak. Her şeyi, herkese yakıp yıkmak. Hani hırsının kölesi olmuş derler ya ben bu karakterde onu gördüm. Onu en başta çok seviyordum, sonra ondan nefret ettim. Hatta o kadar çok nefret ettim ki tahammül edemiyordum onun bölümlerine.. Hırsının kölesi olmuş bir karakter işte.. ne yaptığını kendi bile bilmiyor.. Etrafındaki herkesi uzaklaştırıyor yaptıklarıyla.
Adelina bana, her şeyin gelip geçici olduğunu, anı yaşamanın ne kadar önemli olduğunu anlattı aslında.
Keşke o da böyle yapabilseydi. Violetta.. kardeşi.. keşke güçlerini ondan sonsuza kadar alsaydı..
Sonunda şok üstüne şok yaşadım, inanamadım, sayfayı baştan okudum.. idrak edince bir afalladım..
Şimdi düşünüp birinci ve ikinci kitaplara baktığımda acaba farklı bir şey yapmış olsaydı böyle bir sorunla karşılaşır da diye düşünmeden edemiyorum. Sanki gerçekmiş gibi hissediyorum bu seri.. Marie Lu gerçekten çok geniş bir hayal gücüne sahip, üslubu da çok akıcı.. çok beğendim ben.. ne diyeyim daha..