Okumayı öğrendiğim yılın ilk yazıydı Mersin halk Kütüphanesi ile tanışmam.okumaktan ezberleyince onlarca kez resimlerine bakıp hayranlıkla sayfalarına dokunup,sayısız kez koklamıştım aldığım kitabı.Sakınan göze çöp battığından mı orda burda çıkarıp okuduğumdan mı yoksa ilk sorumsuzluğumdan mı bilinmez kitap kayboldu! Günlerce ağzımı bıçak açmadan somurtup kafa yorduğumu,polis karakol, 7 yaş hayal gücünü çokta zorlamayan senaryolarla korktuğumu, korkudan anneme dahi durumu anlatmadığımı şimdi anbean hatırlıyorum:))
Elime aldığımda çocukluğumun “kitaba” dair yukarıda anlattığım ilk yaşanmışlığına götüren bu kitabın çizim ve sayfa tasarımıydı.Gurbette büyüyen çocukları,içinde gurbeti taşıyan yetişkinleri kısacık öyküleri ile sözcük sözcük işleyip derine götüren: #Hasanalitoptaş gecenin gecesi,ilk basım..
...İstanbul annem olurdu birden,duvarlar annem,kapılar annem,pencereler annem olurdu.Kapıya koşar kimsenin ruhu duymadan içeriye alırdım onu,yüzünü saklardım bir yerlere,gözyaşlarını,ortalığa saçılan ayak seslerini ve bakışlarını saklardım.Kalırsa Sevgisiyle şefkati açıkta kalırdı sadece,onları hiçbir yere sığdıramazdım.
yetişkinlerinki kurgulanmış bir ciddiyet,insan ancak çocukken ciddi olabilir..