Gelenek ve Yenilenme sözleri ve alıntılarını, Gelenek ve Yenilenme kitap alıntılarını, Gelenek ve Yenilenme en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kuran'ın hakkında konuştuğu "başka dünya" , aslında "bu dünya'nın "başka" olabileceğine değin inançtır, insanlar kendi eylemleriyle bu dünyayı değiştirebildikleri müddetçe bu mümkündür.
Özgür irade Tanrı'yla değil, dünya ile bağlaşım halindedir. İnsanın davranış özgürlüğüne sınır koyan Tanrı değil, dünyadır. Yaşam ve ölüm, eylem ve mutluluk için sorumlu olan Tanrı değil - toplumdur.
İlerleme,demokrasi,gelişme,ulusal bağımsızlık,kurtuluş Tanrı yerine geçen yeni sözcüklerdir. İslam geleneğinde varolan mükemmel,sonsuz,ebedi,cevher anlamındaki sözcüklerin modern karşılıklarıdır.
İslam dünyasında geliştirilmiş, çoğu teolojik tezler, "Sultan"ın (hükümet'in) gücünü korumayı amaçlamaktadır. Sultan'ın yüceltilmesi çoğu kez Tanrı'nın yüceltilmesiyle paralellik arzetmektedir: Sultan'a şükr ile Tanrı'ya şükr elele yürümektedir. Bu mekanizma, medya yoluyla hiç bu kadar mükemmel işletilmemiştir.
Sufiler dünyayı kurtarmaktan ümit kesince, nefsi kurtarmaya yöneldiler. Dışardaki amel (davranış) değiştikten sonra içe, açık eylem değiştikten sonra gizliliğe ve kitlelerin hareketinden uzaklaşmalarından sonra kapalı topluluklara sığındılar.
Bizler, çağdaş düşüncemizde, akıl ile vicdanı birbirine karıştırdığımızdan, düşündüğümüzü sanırız, aslında yaptığımız nutuk atmaktan ibarettir, bir faaliyetin içinde olduğumuzu düşünürüz aslında içinde olduğumuz heyecandır. Çünkü kadim gelenekte ve ona dair öncekilerden devraldıklarımızda aklın misyonu -en azından kelam ve felsefede- dini aklamaktır. Değişmezlik, asılların donuklaştırılması ve bu asılların realiteye baskın kılınmasıyla sonuçlanan, sonuçta ise yalnızca taklidin varlığını sürdürdüğü fıkıh usûlü hariç, (gelenekte) akıl, ne mutlak biçimde bir bağımsızlık elde etmiş ne de yönünü temel unsuru olan realiteye çevirmiştir.
Şüphesiz eskilerin 'nüzul sebepleri' ile ifade ettikleri şey, gerçekte, realitenin düşünceye önceliği ve realitenin düşünceyi yüksek sesle dile getirmesinden ibarettir. Eskilerin 'nasih-mensuh' adı altında dile getirdikleri şey de şüphesiz, düşüncenin, realitenin sahip olduğu potansiyele göre ve onun gereksinimlerine bağlı olarak yenilendiğini gösterir. Realite zayıfladığında düşünce de zayıflar; realite direnç kazandığında düşünce de direnç kazanır. Şu hâlde geleneğin, canlı olan, değişime ve dönüşüme açık bulunan realiteden bağımsız bir varlığı yoktur. O, belli bir asrın anlayışını, belli bir neslin oluşumunu ve tarihî gelişimin içinde bulunduğu evreyi ifade eder. Öyleyse gelenek, her kuşağın, kendi ihtiyaçları doğrultusunda ortaya koyduğu yorumlar toplamıdır, özellikle de geleneğin doğduğu temel kaynaklar, bu tür bir çeşitliliğe imkân tanır. Çünkü realite, bu kaynakların, üzerinde oluşumlarını gerçekleştirdikleri asıldır. Gelenek, sabit nazari inançlar ve değişime kapalı dogmalar bütünü değil aksine söz konusu nazariyelerin, belli bir çevredeki, tarihin belli durumundaki, kendi düşüncesini ortaya koyan ve kendi dünya görüşünü oluşturan belli bir toplumdaki pratiklerinin tamamıdır.
..gelenek, her kuşağın kendi ihtiyaçları doğrultusunda ortaya koyduğu yorumlar toplamıdır, özellikle de geleneğin doğduğu temel kaynaklar bu tür çeşitliliğe imkan tanır.
Kuran'ın hakkında konuştuğu "başka dünya", aslında bu dünyanın "başka" olabileceğine değin inançtır. İnsanlar kendi eylemleriyle bu dünyayı değiştirebildikleri müddetçe bu mümkündür.
Kitleleri diyaloğun bulunmadığı kapalı gruplar dâhilinde örgütlemek, yalnızca kendilerinin doğru yolda olduğuna, ōtekilerin ise hata üzere bulunduğuna inanmak. Nitekim etnik örgütlenmelerin ekseriyeti böyledir; lakin burada söz konusu olan etniklik, düşünsel, metodik, bilimsel ve inanca dayalı bir etnikliktir. Bu durumda çağrı, kendi kendine konuşan ve yalnızca dilediği şeyi işiten kapalı bir toplumu andınır. Diyalog ortadan kalkmıştır; düşünce farklılığı, ayrılık hâlini almıştır; sertlik, uygulamanın bir özelliğine dönüşmüştür; başkalarını katı kalıplar içinde sınıflama -ki bunun sonrasında onlarla diyalog imkânsızlaşır, alışkanlık hâline gelmiştir. Bu kapalı gruplar milli eğitim düzeyinde her ne kadar popularite ve etkiye sahip olsalar da -kapalı yapıları sebebiyle- ufkun daraltılmasına ve başkalarıyla olan diyaloğun güçleştirilmesine katkıda bulunmuştur. Şayet ortada bir diyalog varsa bu her tür önkabulden vazgeçmeye hazırlık amacıyla değil de kendini savunma ve karşı tarafın fikrini çürütme amacıyla olmuştur.