Bu sene iyi ki tanıdım dediğim bir kalem Irfan Yalçın. Eğer tanışıp okumadıysanız hâlâ hemen tanışın isterim. Su gibi akan bir dil, hiçbir şeye takılmıyor. Bir çırpıda okunuyor. Bunun yani sıra romanların konuları pek sağlam oluyor. Hiçbirimizin yaşamak istemeyeceği hayatları , hayatların hiç aklımıza gelmeyen acı taraflarını anlatıyor. Öyle güzel yakalıyor hayatı ki başka bir şey yapmasına gerek kalmıyor. Iyi ki yapmıyor, bozmuyor o saf hayat hikaleyerini. Her şey dozunda, her şey olması gerektiği gibi. Bu da oldukça iddialı bir roman, adına bakar mısınız? Büyük cesaret doğrusu. Yazması da okuması da. Ben okurken zorlandım, daldım gittim; yazarken neler oldu nele neler Allah bilir. Ya okurken zorlandığım bu hayatı yaşarken neler hisseder insan? Aman canım alt tarafı bir roman diyip geçemiyorsun çünkü bu hayatları gerçekten hayat bilen, yaşayan yok mu ki, keşke olmasa ya. Ama var işte: Zürafa sokak var, Zargana, Arap, Mualla, Bahar, Neptün, Güneş, Necmi ve Yaprak var. Zor, çirkin, keske olmasa dedirten hayatlar. Hepsinin hayatları 14 numarada yaşanıyor, ne kadar hayat denirse... Kadınlara ayrı erkeklere ayrı üzülüyor insan. Şimdi bu insanlar yaşamış sayılıyor mu ben en çok bunu merak ediyorum. Bence böylesi bir yaşam ömürden sayılmaz, sayılmamalı. Bunu kabul edemem. Sinir sistemi ve midesi sağlam olanlara tavsiye edeceğim bir roman. Fazla acı fazla can yakıcı ve fazlasıyla rahatsız edici.