Mine Söğüt, "Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey " le kalemini bana sevdiren bir yazar. Daha sonrasında, "Deli Kadın Hikâyeleri" ona olan hayranlığımı perçinlendi... "Gergedan" adlı kitabını da severek okudum; yine karmaşanın ortasında birbirini tüketenlerin bildik öyküleri, insanların en acılı zamanları, en acıyan yerlerinin fotoğrafları, ama en tahammül edilemeyen yansımalarla; bilinenin içindeki gizli kalmışlıklarla, akla sığmayacak, yaşayanı garip bir biçimde güçlendiren, yaşamayanı ortadan ikiye çatlatan gerçeklerle; insanın insanlıktan çıkmış insanlık hâlleri... Bir de..."Gergedan" ı beğenip beğenmediğine karar verememiş okurlar topluluğu var; hayatın başka başka kirli yüzüyle tanışmaktan hoşlanmayanlar... Onları da arkasına katmış, istemsizce düşünmeye sevk etmiş Mine Söğüt; yarattığı atmosferle, karakterlerin en ince duygu hallerini bilen gözlemciliğiyle, ayrıksı bakış açısıyla bir kitap üstünde bu denli düşündürebildiyse, başardığı şeyin anlamı çok büyük bence.