1918’de, İspanyol gribi bir sürü Güney Amerika yerlisinin canını alınca, “ölümcül salyasını Dünya’ya akıtan” bir Güneş tutulması sorumlu tutulur bundan.
Babil’de, Ay’ın değişkenliğine dikkat edilmelidir. Çünkü büyüyen, küçülen, yok olup yeniden doğan Ay evrimin ve gelip geçiciliğin simgesidir. Her yeniay gökcisminin uykusu olarak değerlendirilirken, tutulmalardan kesin ölüm tehlikesi taşıdıkları için başka türlü korkulur. Uğursuzlukların önüne geçmek için, tutulmaların gerçekleştiği aylara göre, kimi zaman kralı çam terebentinle yıkayıp bedenini mür yağıyla kaplamak, kimi zaman da onu bir kapının arkasına yatırıp yağmur suyuyla ıslatmak, sonra da kralı yaşlı bir kadını öpmek üzere bir şölen giysisiyle giydirmek gerekir.
Eskiden akanyıldızların (kayan yıldızların) ruhlarla ilişkili olduğuna ya da ruhun bir sureti olduğuna, kaymalarının birinin ölümüne ya da ölülerin durumunda bir değişikliğe işaret ettiğine inanılmıştır.
İran metni Yaşt’ta, Ay’ın ısısıyla büyür bitkiler, denir. Brezilya’daki bazı kabileler için, Ay otların anasıdır. Eski Çin’de, Ay’ın üstünde otların bittiğine inanılır. Birçok bölgede, köylüler bugün bile yeniayda ekim yaparlar, böylece ekinin Ay diskiyle uyum içinde büyümesini güvence altına alırlar; buna karşılık, ağaçları budama ve sebze toplama işini Ay küçülürken yapmayı yeğlerler, bunu yaparken kuşkusuz Ay büyürken canlı bir organizmayı koparıp kozmik ritmi bozmaktan çekinirler.