Aşkını gizli tutmak, öfkeni içine atmak gibiydi. Sizi içten içe yer bitirirdi, ta ki en sonunda çığlık atmak ya da bir şeyleri tekmelemek isteyene kadar.
"Ne oldu peki? Ayağını gördüğün her su birikintisine sertçe vuruyorsun ve gördüğün ilk kişiyi dövecek gibi duruyorsun."
"O zaman neden etrafımda dolaşıyorsun? Dayak yemekten korkmuyor musun?"
"Sen bana asla kıyamazsın. Yüzüm fazla güzel."
"Döndüğünde bana adil bir şans tanıyacak mısın?"
"Ne demek istiyorsun?"
"Dediğim gibi. Beni hiç istemedin, hiç düşünmedin bile. Çiçekler, yaptığım kurlar... Hiçbirini görmedin. Ona o kadar kapılmıştın ki.. Gidip işini bitirdikten sonra beni ciddiye alacak mısın? Döndüğünde bana bir şans verecek misin?"
Bunu hiç beklemiyordum. İçimden ilk gelen şey, hayır demekti, bir daha birini asla sevemeyeceğimi, kalbimin Dimitri'yle birlikte yok olup gittiğini söylemekti. Ama Adrian bana öylesine içten bakıyordu ki.. Gözlerinde alaycı tavrından eser yoktu. Söylediklerinde ciddiydi. Dalga geçer gibi söylediği şeylerin doğru olduğunu anladım. Lissa onun hisleri konusunda yanılmamıştı.